‘Bize atalarımızdan, kültürümüzden koca bir gönül, bir insan anlayışı ve insanlık sevgisi miras kalmıştır.’ Oktay Sinanoğlu.
Batının asla mana veremediği tarzda, ev ile yuva, ülke ve memleket, yurtdışı ve gurbet, kalp ve gönül, yoksul ve gariban arasındaki fark … Türkiye’li ve Türk Milleti arasındaki farktır. Ruhsuz ve mesnetsiz tanımlamalara sığmayacak kadar yüce bir değer olan Türklüğün öz vatanı Anadolu’dur, Anadolu kalacaktır. Çünkü Anadolu ülke değil vatan’dır!
Dünya barışının tam merkezinde Türkiye vardır. Coğrafik, kültürel, dini, askeri ve siyasi konum ve etkenler itibarıyla ülkeler-kıtalar-ideolojiler-kutuplar arasında her anlamda bir köprü olan Türkiye’nin demokratik ve laik üniter devlet yapısı dünya barışı için kaçınılmazdır.
Yüce Allah, yeryüzündeki orduları olan sudan yaratılmış Türklere bu aziz toprakları bahşetmekle, zulümle gönül nameleri, ihanetle sadakat, inanç ve inançsızlık arasına duvar örmeyi ve Türk’leri yeryüzünün sabitleyicileri olarak görevlendirmeyi dilemiştir.
Ortadoğu ile kuzeyi, batı ile doğuyu, iki kıtayı buluşturan Anadolu yeryüzünün en mübarek topraklarındandır ve dört mevsimin aynı anda yaşandığı bu topraklar kadar şehit kanıyla sulanan başkaca toprak da yoktur. Gerek Anadolu’nun yurt edinilmesinde, gerek devlet teşkilinde, gerek savaşlarda bu toprakların neredeyse her bir karışı şehit kanıyla, mazlum kanıyla öylesine sulanmıştır ki toprağın her karışından rahmet ve şehadet fışkırmaktadır. Elbette bu aziz toprakların bahşedilmesi, bunca şehit kanları, bunca zafer ve cihatlar boşuna değildir. Her tarafından bereket ve rahmet akan bu topraklar Türk’e emanet edilmekle büyük bir de vebal yüklenmiştir ki dünyaya egemen olacak barış, güven ve huzur bu topraklardan doğacaktır.
Anadolu; soğuk ve sıcak atmosferik ortamların arasında, doğu ve batı bloklarının ortasında, İslam olan ve olmayan ülkelerin tampon bölgesinde, kıtaların buluşma yerinde, dünyanın ortasında yer alan mübarek toprakları tarif eden yarımadanın adıdır. Türklerin 1071 öncesinde de buralarda olduğu artık kabul edilir bir gerçektir ve Anadolu Türklüğün ve İslam’ın kalesi olmuştur.
Doğunun batıyla, inancın batılla buluşup herkesin doğru tarafa hicret etmesi bu vatanda yaşayan Türk Ulusu’nun önderliğinde gerçekleşecektir. Türk’ün sancaktarlığını yaptığı ve yapacağı mücadele işte bu örnek olma, insanca, medeni ve imanla yaşama, huzur ve güveni tesis, İslam’ın ve Türklüğün bekasını temin, dünyaya egemen olacak esenliği muhafaza, hasım, düşman ve şeytanları def görevi, cihadı, gayret ve azmidir. Türk ve İslam olmak aklın ve kalbin gereğidir. Hz. Peygamberin ve Atatürk’ün izinden gitmek aklın gereğidir. Ahirete akıp giden zamanda şeytanlar yerine Hakk’ın bu kaderine razı olmak iman gereğidir. İmana ve Allah’a rıza göstermekten imtina edenler içinse yaşasın cehennem!
‘Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.’ 1923 (Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, S. 23) Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Tasavvuf ile doğan Allah aşkı, kahramanlıklarla sergilenen Türk cesareti, namusla ve haysiyetle yaşamak bilinci tüm cihana adil ve dürüst bir yaşamı göstermiş, bu anlayış tüm devletlerce takdir ile karşılanmıştır. Türk’ün sevdası mal veya servetler değil imandır. Bu mukaddes topraklarda hür ve barış içinde yaşamak arzusundaki Türk Ulusunun toprak büyütme veya sömürme hevesi asla olmamış, en uzak diyarlara da uzansa Türklüğün kökü hep Anadolu topraklarında olmuştur.
‘Bu topraklar son durağımızdır. Buradan başka gidecek yerimiz yok!’ Oktay Sinanoğlu
Toprağa su dökülürse çamur, kan dökülürse vatan olur. Anadolu şehit kanlarıyla sulanmış Türk’ün ebedi yurdudur, azizdir, kutsaldır. Bu sebeple Lozan ve Montrö vatanın tapuları, Misak-ı Milli andıdır, bunları tartışmaya açmak dahi ihanettir. Bu aziz toprakların savunulması için canlar feda edilmiş, iman orduları şehadet şerbetinden içmek adına bedenlerini ortaya koymuştur. Bu kutsal savaşlarda da yüreklerdeki gücün kaynağı vatan ve Allah aşkından doğan ilhamdır ve zaferi getiren de Yüce Allah’ın bu katıksız imana sahip Türk ordusuna ettiği yardımdır. Kurtuluş savaşının neticesinde Anadolu ilelebet Türk kalmak ve hür olmak şartıyla Türk’ün ebedi anayurdu ve kaderi olmaya da hazır hale gelmiştir.
‘Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ecdadın medeniyetler kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir mevcudiyettir. Sen, Anadolu denilen bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için, bugün çalışman lâzımdır; çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz.’ (Afet İnan, Atatürk’ten Hâtıralar, 1950, s. 55 – 56) Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Beş yıl sonrasının dünyasında Türk insanının en büyük sınavı, para veya iman arasında yapacağı bu tercihtir. Lakin kahraman Türk milleti var oldukça, Yüce Allah bu millete yardım ettikçe Anadolu kıyamete dek Türk ve İslam yurdu kalacaktır.
Şöyle bağlayalım; Dünya halkları inanç, duygu veya güven anlamında çok yakında öyle derin çukurlara düşecektir ki maneviyatlarını sorgulayacak, buhran anlarından az hasarla çıkabilen ülkeleri örnek almaya başlayacaklardır. Tarih, değer ve kültürlerin sorgulanacağı bu dönemde, mazisi apaydınlık olan Türklüğün mukadderatı ve zafer dolu, yenilikçi ruhlu, azimli, özgürlük tutkusu milletleri kendisine aşık edecek, Türkleri bu topraklara layık görmeyenler bile o zamanlarda bizim burada oluşumuza sevinecektir.
Coğrafya kaderdir ama kader bizi o coğrafyaya bir maksat için getirir. Bu maksat nedir?
Bunu damarlarımızda hissedemezsek ne bu toprakları vatan yapabilir, ne bu kutsal vatanı savunabiliriz. O halde varoluşumuzun mukaddes yuvası Anadolu’yu anlamak ve bu nimet için şükrederek işe başlamalı, sonra bu nimet ve vebale yakışır mesuliyetle işbaşı yapmalı ve dünya dengesi, ahengi, huzur, barış ve işbirliği için kolları sıvamalıyız.