Atatürk dünya ve bölge barışı için neler yaptı ?
Atatürk cesur bir komutandı. Taktik ve stratejik dehası tartışılmaz Atatürk cephelerde çok uzun zaman mücadele etti ve bir kez olsun yenilmedi. Gençliği savaş sahnelerinde geçti.
Ama barışı her zaman savaşa tercih etti. Çünkü biliyor ve diyordu ki mecburi olmadıkça tüm savaşlar cinayettir. Ve yine biliyordu ki toplum ve ülkeler konuşarak, karşılıklı saygı çerçevesinde, bilim ve aklın önderliğinde konuşabilirse savaşlar olmaz, menfaatler karşılıklıdır, tavizler gurur kırıcı olmadıkça olasıdır, çıkar yol her zaman vardır ve savaş son çaredir.
Onun İstiklal Harbi’nden sonraki yaşamını hatırlayın. Tüm gücünü toplumsal kalkınmaya, eğitime, günlük hayata, üretmeye, ülkeyi ayağa kaldırmaya çalıştı. Milletin asırlar süren makus talihini aydınlattı, karanlık beyinleri aydınlattı, karanlık umutları aydınlattı. Bunları mermilerle yapamazdı.
Mermiler geçiş için, başlama noktası için, eli kuvvetlendirmek için, bağımsızlık için şarttı. Zulme direnmek mecburi bir sebepti ve savaştı, savaştık.
ne zaman ki zulüm ortadan kalktı, düşman değişti, hedefler ve gayeler değişti.
Komşu ülkelerle ticaret anlaşmaları yaptı onlarca…. Hediyeleşti, ziyaretine gelenleri güler yüzle karşıladı, onları anladı, şeffaf oldu, yalan söylemedi, ülke menfaatleri için onları zora sokmadı, rencide etmedi yenilen düşmanları bile….
Ürettiği, yetiştirdiği mamullerden komşu liderlere gönderdi. Bu karizma için değildi.
Çalışarak, üreterek, savaştan yeni çıkmış bir ülkenin yapabileceklerini göstermek içindi. İnanç aşıladı onlara da. Umut oldu.
Sınırların namusuna inandı. Aşmadı, aştırmadı.
Hayalcilikle olmayacak hedeflere yönelip toprak büyütme yanlışına düşmedi.
Silahlı ordulardan sonra sıranın cehalete, yobazlığa, gericiliğe, fakirliğe geldiğini biliyordu, halka anlattı, ikna etti, namluları aydınlanmaya, kalkınmaya çevirdi.
Halkı davasına inandırması bile bir savaştı… silahsız, tatlı dille, delillerle, göstererek…
Ayaklanmalarda bile, kalkışmalarda bile affedici olmayı seçti…. İstiklal mahkemesinin çoğu kararını yumuşatmak için adeta çırpındı…. yarınları için ülkenin eski kırgınlıkları unutturmayı seçti, azınlıkları, farklı mezhepleri, yabancıları, kendisini Türk hisseden herkesi Türklük çatısı altında topladı.
Önce yurt içinde sonra dışarıda barışı sağladı, korudu, barışa gereksiz tehdit oluşturanı düşman sayacağını en baştan bildirdi….
Onun barışı her şeye rağmen bir barış değildi. Bu nokta konunun en can alıcı noktasıdır.
Onun barışı ülke menfaatleri, tam bağımsızlık, milli, egemenlik esasına dayalıydı.
Bunları tehdit etmeyen tüm teklif ve durumlar tartışılabilirdi.
Bu sayede kalıcı barışlar ve haysiyetli muzafferiyetler yaşadı, yaşattı.
Onun zamanında çok uzun zaman Ortadoğu’da ve Avrupa’da savaşlar yaşanmadı.
Yabancı gazeteciler sorduğunda barışa dair akıllıca işbirliği diyordu, karşılıklı anlayış ve konuşarak ilerleme. Prensibi buydu.
Süper güçlere karşı ulusların birleşmesini öneriyordu, zorla yönetilen ülkelerin bir gün çatlayacağını, dünyanın bir zaman sonra bir dünya savaşı daha yaşayacağını…. öngörülerinde.
Öngörüleri hep haklı çıktı.
Dehası kendisini yetiştirmekle, halkını aydınlatmakla, ülkeleri ikna etmekle, ileriyi yanlışsız görmekle, yenilmemekle, barış gönüllüsü olmakla belli ediyordu kendisini.
Acılar çeken, yokluklarla ve dev düşmanlarla boğuşan Anadolu halkına hediye ettiği kalıcı barış, aydınlanmaya sağladığı zaman ve enerji anlamında da önemliydi.
Sınır emniyetini Misak-ı Milli’ye dayandıran, sınırı namus kabul eden Atatürk komşuları emniyete alıp içerideki meselelere yoğunlaşınca emek ve gayretler ortak hedeflere yönelebildi ve başarı da kendiliğinden geldi.
velhasıl Atatürk savaştan çekinmeyen ama barışı tercihe den, bunu yaparken de tam bağımsızlıktan taviz vermeyen asil bir ruha sahipti.
Bugün dünya yine savaşın eşiğindeyse…. Ortadoğu bir türlü sükuna kavuşamadıysa Atatürk’ün izlerinden yürünmediği içindir.
Gazze, Suriye, İran, Azerbaycan meseleleri dahil ülkece savaş ve barış konusunda Atatürk gibi düşündüğümüz müddetçe felaketler kaderimiz olmayacaktır. Çünkü gereksiz savaş cinayettir, yok edicidir, savaşın kazananı olmaz.
Dahası kirli eller perde arkasında izler ve el ovuştururken ölen askerler her iki taraftan da masumdur, vatanseverdir, gençtir, üretmek yerine yok etmek için cepheye gönderilmişlerdir.
Sınırlarımız, bayrağımız kirli ellerden uzak ve emin olmalıdır.
Ama bu tehdit yoksa keyfiyet vardır ve keyfiyet göz yaşına sebep olur.
İşte Atatürk bence böyle düşünüyordu ki savaşa hazır ama barışı isteyen duruşuyla ülkeyi de orduyu da tetikte tuttu ama barış i,şilerinde etkin olarak kullandı.
O bir barış ustasıydı. O bir barış yönetmeniydi.
darısı bugünkü yöneticilerimize.
Batı, O’nu ders olarak okuyor hala. İmkansızı nasıl başardığını. SOnra yeniden tanımlıyorlar onun yaptıklarını ve patentini alıyorlar.
Kritik karar noktaları mesela…. Gayri nizami Harp mesela, asimetrik savaş mesela.
Atatürk bunları yaptı ve başardı. Dünya ise yeni yeni anlıyor.
Atatürk göklere sahip çıkmadıkça, mavi vatanı koruyamadıkça tam bağımsızlıktan söz edilemeyeceğini biliyordu.
Güçlü ordu, güçlü miller sloganıyla orduyu modernize etmesi de barışı korumak ve diğer ülkeleri de barışa zorlamak içindi.
Başardı o. Bakalım bizler kızışan Ortadoğu bataklığının ateşleri bize sıçrayınca barışı ne kadar koruyabileceğiz?
Atatürk dünya ve bölge barışı için neler yaptı ? sorusunu bu nedenle sordum. Barışı korumak sadece savaştan kaçınmakla olmuyor, savaşa hazır olmakla oluyor. Elbette insani, şeffaf, saygın dış siyasetle. Atatürk diplomasi şefi ve ustası olarak bunları gösterdi ve başardı….
Masa başında da, savaş alanlarında da hiç kaybetmeyen Yüce Atatürk! Ruhun şad olsun.