Yıl 1922… Türkiye, emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık savaşını kazanmış, sıra zaferin Lozan’da tesciline gelmişti. Yaklaşık 8 ay boyunca süren müzakerelerin tıkandığı bir noktada, Lord Curzon İsmet Paşa’ya şöyle demişti:
“Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi; makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın, kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki ne reddederseniz, hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır, imar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakinde (Amerika murahhası Mr. Chaild’i işaret ederek). Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak, kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.”
Lord Curzon’un sözleri siyasi emellerinin savaş meydanlarında yenildiğini ancak mücadelenin henüz bitmediğini gösteriyordu. Dünya o zamanlar “küreselleşme” kavramından dahi habersizdi. Lakin Curzon, Türk tarafına dünyanın yeni sistematiklerini ihbar ediyor, geleceğin en etkili silahlarının para ve ekonomi olduğunu anlatıyordu.
Curzon’un ‘yarın’la kastı yüz yıldı. Cumhuriyet’e biçtikleri ömür buydu.
Ne için? Para sadece onlardaysa, onlar kimdi? Zorla tatbik edemediklerini bu ülkeye borçlar karşılığı neyi kabul ettireceklerdi? Lozan’da neyi başaramamışlar da ahdetmişlerdi?
Söyleyelim… Milli davayı, ulusal çıkarları, manevi değerleri, tarihsel ve kültürel köklerimizi kopardılar. Ülkeyi 1950’lerden itibaren afyonlanmış vaziyette kendilerine tabi ettiler, neden bu topraklarda olduğumuzu, kim olduğumuzu unutturdular. Kardeşliğimizi, ülkümüzü nifaklarla yerle bir ettiler, ayrıştırdılar, siyasal İslam’la, ayrılıkçı politikalarla, rozet Atatürkçülükle, fanatizmle, aşırı partizanlıkla, darbelerle, kandırdılar, böldüler, göçmenlerle mayamıza su kattılar. Cumhuriyet’e ihanet ettiler. Türklüğümüzü unutturdular. Bizleri tarihe gömüp, başımızı geleceğe çevirmemize mani oldular, borçlandırıp sıkıştırdılar, topraklarımızı süngüyle alamamışlardı şimdi parayla alabildiler, boğazlardan zırhlılarla geçememişlerdi şimdi yatlarla geçtiler, eğitimden sağlığa hayatın her alanına çöreklendiler, sentetik gıdaları soktular hayatımıza, bilgisayar tutkunu yaptılar, dizilerden başımızı kaldıramaz hale getirdiler, milli ahlakımızla oynadılar, inançlarımıza saldırdılar, ithalatla yerli ve milli sanayimizi, ilaçlı tohumlarla tarımımızı, zehirli yemlerle hayvancılığımızı, yangınlarla, kesimlerle ormanlarımızı bitirdiler, mavi vatanımıza, yeşil vatanımıza, adalarımıza, madenlerimize, sularımıza, ekinimize el koymaya yeltendiler. Kumpaslar kurdular, şantajlar yaptılar, ambargolar uyguladılar.
Milli ve yerli olamayan, üretemeyen, düşünemeyen, utanmayan, ders almayan, ahde sadık kalamayan, Cumhuriyet’e sahip çıkamayan, ne Müslüman ne Atatürkçü olamayan, Milli ve mutlak ahlaktan uzak, paracı, anti laik, anti bilimsel, kapitalist esirler olduk. Özgürlük ve bağımsızlığımızı koruyamadığımız gibi, halkın egemenliğini de koruyamadık, Cumhuriyeti, bilimi, Atatürk’ü lokomotif edemedik, elektriksiz, ışıksız kaldık. Anlaşılmaz bir rehavetle küreselleştik, dostu düşmanı karıştırdık, münafıkları seçemez olduk, dinimizi tanınmaz hale getirdik, Türkçe’yi bile koruyamadık. Milli politikamız, Ulus davamız, kırmızı çizgilerimiz kalmadı. Okumadık dinledik, anlamadık yaptık, sorgulamadan itaat ettik, sürüleştik, geleceği tasarlayamadık … tanınmaz hale geldik, Curzon’u haklı çıkartırken utanmadık bile!
Oysa Curzon; “Siz Yunanistan’ı yendiniz, İngiltere’yi değil! Bunu unutmayın!” demek gafletinde bulunduğunda ne demişti İsmet Paşa?
“Hayır! Yalnız Yunan’ı yenmedik, güneyde müttefikiniz Fransızları da yendik, onun Silahlandırdığı Ermenileri yendik. Müttefikiniz İtalyanları Anadolu’dan, uzaklaştırdık. Sizin silahlandırdığınız Doğu Ermenilerini ve Pontus çetelerini yendik. Sizin İstanbul yönetimiyle birlikte azdırdığınız isyancıları yendik. Silah ve para ile desteklediğiniz kuvva-i inzibatiyeyi yendik. En son olarak da maşanız Yunan ordusunu yenip denize döktük. Mondros’u yendik, Sevr’i yendik, Üçlü Antlaşma’yı yendik. Bunların hepsinin arkasında siz vardınız; hepsinin ipleri, dümeni, düğmesi sizin elinizdeydi. Biz asıl sizi yendik!..”
İşte sorumuzun asıl cevabı da bu? Göz ardı edilen bu dev gerçek ne kadar büyük olduğumuzu gösteriyor. İstersek, bir olursak neleri başarabileceğimizi. Çünkü biz Atatürk önderliğinde sadece Yunan’ı yenmedik!
Biz o muharebe meydanlarında Milletçe;
Yunan’ı, Fransız’ı, İtalyan’ı, İngiliz’i, Amerikalısını, Yeni Zelandalısını, Ermeni’sini, Rum’unu, Yahudisini, Hristiyan’ını, sabetayını, masonunu yendik.
İşbirlikçi hainleri, casusları, sırtımızdan bıçaklayanları, dost görünen sansarları, ayaklanan satılık şeyhleri, asileri, kanun kaçaklarını yendik.
Biz o fakir ve güçsüz halimizle;
Yokluğu, fakirliği, açlığı, soğuğu, çorapsızlığı, kahvesizliği yendik.
Elektriksizliği, susuzluğu, üretimsizliği, sürülmeyen tarlaları yendik,
Kapitalizmi, emperyalizmi, Bolşevizm’i yendik.
Cehaleti, yobazlığı, hurafeciliği, Arapçılığı, kulluğu, kaderciliği yendik.
Hayalperestliği, saltanatı, padişahı, halifeyi yendik.
Mandacıları, himayecileri yendik.
Küresel güçlerin metal ordularını, kurşun askerlerini, süper devletlerin (!) siyasi tuzaklarını yendik.
Biz kurtuluş savaşımız ve inkılaplarımızla;
Makus talihimizi, esaretimizi, insan dışılığımızı yendik.
Ayağımıza takılan prangaları yendik.
Zulmü, haksızlığı, utancı yendik.
Bizi parayla tutsak etmek isteyenleri yendik.
Geleneklerimizi söküp atarak kendi kültürlerini aşılamak isteyenleri yendik.
Biz Atatürk önderliğinde milletçe el ele vaziyette;
Bize insan muamelesi yapmayanları, başaramazsınız diyenleri, efendilik taslayanları, sahiplik iddiasında olanları, seçkinleri, zenginleri, bizi yok etmek isteyenleri, bizi geri bırakanları, bizi borç batağına gömenleri yendik.
Biz cihanı yendik. Türk’e düşman olanları yendik. Yayılmacı ve sömürücü düzenleri, cehaleti, geri kalmışlığı, yobazlığı, bağnazlığı, Arapçılığı yendik.
Yendik … ve ayağa kalktık.
Bu zor zamanlarda aynısını yapmak için de aynı güce ve inanca sahibiz. Yeter ki düşmanları tanıyalım, inanalım ve teslim olmayalım.