Bazı şeylerin kıymeti yokluğunda anlaşılır. Sağlık, servet, evlat gibi… Atatürk olmasaydı diye düşünmek bu anlamda son derece ürperticidir.
Şayet Atatürk tarih sahnesine hiç çıkmasaydı; düşman yurttan atılamaz, zulüm ve namussuzluk üretmeye devam ederlerken, Türk’ün ve İslam’ın adı bu topraklardan silinir, ezanlar susar, dalgalanan bayrak, okunan milli marş olmazdı. Cahil halk medeni Avrupa ile rekabet edemez, tarih ve kültür unutulur, insan hakları yok sayılır, mallara el konur, servetler yağmalanır, kabile hayatı yaşanırken, genç kızların namusları kirletilir, bebelere işkenceler edilir, yaşlı dedelerin gözleri önünde sayısız katliam yaşanırdı…
Atatürk olmasaydı şehitlerin kanı yerde kalır, Ata’ların kemikleri sızlar, ezeli Türk Kağanları yerlerinde huzurla yatamazdı. Sadece bu ülke vatandaşları değil, tüm mazlum devletler örnek bir başarı hikayesinden mahrum olur, dünya son çağın en mühim insanlık ve başarı efsanesinden yoksun kalırdı. Atatürk olmasaydı, dünyanın da, Avrupa’nın da, dinler tarihinin de, dünya savaşlarının da kaderi toptan ve bir daha düzelmemek üzere bozulur, insanlık tanınmaz hale gelir, hürriyet ve istiklal kelimeleri anılmaz olurdu…
O olmasaydı; küresel dikta dünyayı esir ve imha etme planları için yüz sene kaybetmez, dünya bugünkü farkındalığını yakalayamaz, mazlum devletler emperyalizmin yenilebileceğine inanmaz, İslam, Ortadoğu ülkelerinde dahi yaşanamazdı. Dolayısıyla Atatürk milli bir kahraman olduğu kadar evrensel bir dava, deva ve dehadır, çaredir, çözümdür, dünyanın kurtuluş ve esenlikle yaşama umudunun adıdır. Yani o olmasaydı, bizler bugün olmazdık.
O hiç olmasaydı… Çanakkale’den itibaren hezimet ve yenilgiler yaşanır, Balkanlar’dan başlayan can ve toprak kayıpları sürerdi. Dünya siyaset ve coğrafyası değişir, küresel güçler istediklerini alır, Akdeniz ve Karadeniz uzun yıllar barışa hasret kalırdı. Ortadoğu bundan çok daha önce ve çok daha acı tecrübeler yaşar, büyük göçler ve ölümler ortaya çıkardı. Türk boğaz ve toprakları parçalanır, onlarca devlete bölünür, Anadolu dünya için Ortadoğu gibi bir nifak ve çıbanbaşı olurdu. Ne Türklük kalırdı ortada, ne İslam. Kukla bir saray, göstermelik diğer İslam ülkelerinin ciddiye almadığı esaret altında yaşayan ve sadece kendi ülkesinde hüküm süren bir halife olur, ikisi de ortaoyunu gibi kendileri çalar kendileri oynardı.
Türk’e reva görülen zulüm, işkence, tecavüz, aşağılama artarak sürer, milli ve yerli hiçbir şey kalmaz, vatan, bayrak, sınır gibi milli davaları anmak bile suç sayılırdı. Milli marşımız olmaz, olsa da söylenemez, okullarda andımızı okumak suç sayılırdı.
Pusuda bekleyen Rum ve Ermeniler, kandırılmış sözde Kürt ayrılıkçılar ayrı devlet hevesine düşer, Türk’e kalan topraklar dört yandan taciz ve sataşmalara maruz kalır, bunların çeteleri köylere, mezralara zulmetmeye, soyguna, tacize devam ederdi. Türk ve Müslümanın canı ve namusu tehlikeden kurtulamaz, Türklük bu topraklardan uzak diyarlara göç etmek zorunda kalırdı. Ezan okunamaz, Türklük anılamazdı. Ülkenin varlıkları, yer üstü ve yer altı kaynakları, zenginlikleri kapışılır, ülke çöplüğe, doğal hayat çöle dönerdi. Suyumuzdan, toprağımız kadar her şey yabancıların eline geçer, taşınmaz mallara bile el konur, yüksek tazminatlar ödettirilir, ülkenin geleceği bile ipotek altına alınırdı.
Cahil halk daha da cahilleşir, Türkçe hiç tanınmaz, insanlar başka diller konuşur olurdu. Köle ve kul kalan halk güdülür, kaderini yabancılara teslim eder, acı hayatlar yaşardı. Zulüm her geçen gün artar, merhamet dilenmekle yetinen zayıf halk, bir öndere muhtaç halde büyük acılar yaşardı. Adalet terk edilir, hukuk Türk’ün aleyhine işletilir, yabancılar haksız bile olsa mahkemelerde haklı çıkardı. Çocuklar annelerini belki bilirdi ama babalarını bilemezdi.
Müslüman mezarlıkları yok edilir, Truva savaşında hileyle yenilen Hektor’un öcü alınamazdı. Dağılmış ordu, bitmiş para, işgal edilmiş topraklarla hikayenin sonu gelir, şehirler, boğazlar, dereler, ormanlar yabancı postallarla kirletilir, şehit kanıyla sulanmış bu mübarek vatan düşman askerlerinin ayakları altında pisletilirdi. Türk kızları yabancılara hizmetçi, metres, delikanlılar ırgat ve köle olurdu.
Sağlıktan barınmaya, sanattan gıdaya Türk halkı kuru ekmeğe muhtaç, çöplüklerden ekmek aramak zorunda kalırdı. Gazi Meclis belki olur ama egemen ve hür olamaz, karar alamaz, vekiller, aydınlar hapishanelerde sürünürdü. Türk parası olmaz, olsa da kıymetsizleşir, fakirlikten tarlalar ekilemez, fabrikalar çalışamaz olurdu. Nihayet ordusuz kalan koca bir Millet değişik ve emsalsiz acılar yaşar, yok olurdu. Tüm bu şartlar altında da belki bir başka Mustafa Kemal çıkartmak güçleşirdi.
O olmasaydı başkası çıkardı fikri de yanlıştır çünkü O bağımsızlığa hiç kimsenin olmadığı kadar inanmış beden ve fikirlerin tümünü etrafında toplayabilmiş, halkı bu ortak idealde birleştirebilmişti. O olmasaydı yahut başarısız olsaydı bir başkası teşebbüs dahi edemez, başlasa da bitiremez, başarıyı asla elde edemezdi.
O olmasaydı …olmazdık!
1 thought on “Atatürk olmasaydı?”