Zeybeği, “Bu oyun milletimizin erkek oyunu, kahraman oyunudur. Bilmek lazım” diyecek kadar seven Atatürk son kez 2 Şubat 1938 Çarşamba gecesi Bursa Belediyesi’nin şerefine verdiği “suvare”de zeybek oynadı. “Sarı Paşa” o gece doktorların kendisine en fazla dokuz ay ömür biçmelerine aldırmamış, adeta ölümün üstüne yürümüş, oyun bittikten sonra “Zeybekte insanın yorgunluğunu dindiren bir kudret var.” demişti. Bu balo son balosuydu. Ona şahit olan bir gazeteciden (Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu) dinleyelim:
“Asker gibi genç ve mevzun adımlarla büfeden ayrıldı. Orkestra şefine “Sarı Zeybek” diye haykırdı ve anında Ödemiş ve Aydın efelerini de hayran edecek bir zeybeğin kahraman figürlerini icraya başladı. Bu bir kahramanlık ayini idi. Tıbbın derin üstatlarından “rejime riayet ederse nihayet dokuz ay yaşayabilir, bir yıl yaşaması için bir mucize bile kafi gelmez” teşhisini alan ve bunu bilen adam dizlerini yere vura vura zeybek oynuyordu. Bu, ölüme meydan okumak demekti. Durumunu bilenler bu vaziyete korkarak bakıyorlardı. O anda onun, bu teessürde bir merhamet sezmiş ve kızmış gibi, rakısına bir kat daha şiddet verdiği görüldü.
Tahtaya vuran dizlerden çıkan sesler kafesinden kurtulmak isteyen bir aslanın kükreyişini andırıyordu. Orkestra zeybeğin son notalarını bitirince, kadınlar ve erkekler, göstermemek için ipekli mendillerini acele acele gözlerine bastırırlarken Atatürk ağız dolusu bir kahkaha attı. Salondan ayrılırken herkesi ayrı ayrı selamladı, her tarafa reverans yaptı, daha sonra merdivenlerden dik adımlarla indi ve uzaklaştı.
Otomobiller fabrika kapısı önüne dizilmişti. Kapıda silindiri ile eldivenlerini ve bastonunu aldı. Silindirini asabi bir halle başına geçirdi ve sağ kaşının üzerine kadar yıktı. Sonra arabalara bakmadan sokağa fırladı, yürümeğe başladı. Etraf bahçelerde ağaç dallarını ağırlaştıran çığlar buzlaşmıştı. Bursa’nın sabaha karşı havası sert, rutubetli ve hatta yakıcıydı. O, şehre doğru durmadan yürüdü. Etrafında yaverleri, ardından başvekil Celal Bayar, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, vali, mebuslar sisli karanlığın içinde onun sessizce takip ettiler. Fakat nihayet bir yol kavşağına gelince mukavemeti sona ermiş gibiydi. Durakladı, sert bir sesle:
“Fakat bizim bir arabamız olacaktı. Yayan mı gideceğiz yoksa?”
Konuştular. Araba kapısı açıldı. Arabaya biner binmez başı bir tarafa yaslandı.
“Haydi çabuk, üşür gibi oluyorum.”
Yaver arabanın camlarını kapamaya çalıştı. O sırada onun son sözleri şöyleydi:
“Ne güzel geceydi.”