Atatürk kavramının manası ve gölgesi durumundaki Atatürkçülük’ün ne demek olduğunu anlamadan, ne olmadığını anlamadan, güncel meselelerle baş etmek imkansızdır.
Atatürkçülük; temel hak ve özgürlükleri, adaleti, güvenliği ve refahı tesis etmek için bağımsız, anti emperyalist, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk ilkeleri ışığında, barış içinde kurmak, korumak ve ilelebet yaşatmak özlem ve yeminidir. Kemalizm’in özü; Tam Bağımsız Türkiye’dir. Kemalizm, ulusal kurtuluş savaşımızın adı olduğu kadar, aklımızın özgürlük hareketidir. Kemalizm aynı zamanda ümmetten ulusa yükselişimizin şanlı öyküsüdür. Atatürk ilke ve inkılapları dinin müreffeh bekasına tamamen uygundur. Ait olduğumuz kültür, yaşamın her safhasında iyiliği, güzelliği, sevgiyi, kardeşliği, merhameti, adaleti, öfkeyi yenmeyi, kısaca insanlığın yararına olacak her türlü sosyal ve ahlaki prensipleri içerir.
Daha geniş söylersek;
Atatürkçülük Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine erişmesini, Atatürk’ün başlattığı devrimlerin yürütülmesine bağlayan ve şart gören yol, Atatürk’ün açtığı devrim ve kalkınma yolu, bu yolda yürümenin gerektiğine inanış, Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine gelebilmesi için Atatürk’ün toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yönlerden ileri sürdüğü ve devrimlerin gerçekleşmesinde uyguladığı prensipler, Atatürk’ün inkılâplarını gerçekleştirirken uyguladığı yöntemlerin dayandığı esaslar, Temel esasları Atatürk tarafından belirlenen; Devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata ilişkin gerçekçi fikir ve ilkeler, Atatürk’ün düşünce ve uygulamalarından kaynaklanan, Türk Devleti’nin bağımsızlık ve bütünlüğünü, millî egemenliğini, kişi özgürlüğünü, çağdaş olmayı amaçlayan, akla, bilime ve gerçeğe dayanan, evrensel ağırlıklı, geleceğe yönelik, birbiri ile uyumlu amaçlar, uygulamalar ve ilkeler bütünü, Atatürk’ün, devlet, fikir, ekonomik hayat ve devlet kurumlarını ilgilendiren görüş ve gayelerin bütünü, Atatürk inkılaplarının fikri yönüne sadakat ve sevgiyle bağlanma olarak tanımlanabilir.
Atatürkçülük, Atatürk’ün akla, mantığa, gerçeğe ve bilime dayanan fikirlerinden ve ilkelerinden doğmuş ve Yeni Türk devleti ile uygulama ortamına ve imkanına kavuşmuştur. Bütün inkılaplar, yapılan bütün milli çalışmalar fikri temelleri çok önceden atılmış belirli bir düşünce sisteminin sonucunda gerçekleşmiştir. Yapılan bütün önemli işler istişare ve beyin fırtınası ile düşünülmüş ve planlanmış ama Atatürk daima fikir babası ve yol gösterici olmuş, isabetli öngörüleri ile daima haklı çıkmıştır. İşte askeri ve sivil atılım ve hamlelerin tamamına imkân sağlayan, bütün bu çalışmaların ortaya çıkmasını mümkün kılan düşünce sistemine Atatürkçülük diyoruz.
Ulu önderin kurtuluş ve aydınlanmada oynadığı etkin ve emsalsiz rolü tanıma katacak olursak:
“Türk milletinin bağımsızlığının sağlanması, milli egemenliğin gerçekleştirilmesi ve kültürümüzün çağdaşlaşması için temel esaslarını Atatürk’ün belirlediği, devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi ilke ve fikirlerin bütününe Atatürkçülük denir.”
Bu ilkeler ihtiyaçtan doğmuş, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde başarılmış, kendisini yurtta ve dünyada ispatlamış değerlerdir ve bu nedenle modern Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli her safha ve kademede Atatürkçülüğe dayanır. Atatürk İlkeleri; Atatürkçü düşünce sisteminin esaslarını belirlemek için oluşturulmuştur. Türk inkılabı ise Atatürk ilkelerinin uygulamaya dönüşmüş şeklidir.
Türk milletinin bağımsızlığının sağlanması, kültürümüzün çağdaşlaşması, milli egemenliğin gerçekleştirilmesi için temel esaslarını Atatürk’ün belirlediği, fikir hayatına ve ekonomik hayata, devlet hayatına toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi ilke ve fikirlerin bütününe Atatürkçü düşünce sistemi denir. Bu sistem;
-Türk Milletinin mutluluğunu hedefler. Milli birlik ve beraberliğe, milli egemenliğe, bilim ve tekniğe önem verir.
-Yurtta ve dünyada barışın korunması taraftarıdır.
-Türk milletinin milli duygusu kültürü ve tarihinden çıkartılan bir düşünce sistemidir.
-Başka bir ülkeden esinlenerek ortaya çıkmamıştır.
-İnsanlığa ve millete hizmet etmenin büyük bir erdem olduğunu bildirir.
-Milletin seçme seçilme gibi haklarını kullanarak devlet yönetiminde söz sahibi olmasına çalışır.
Atatürkçülük; Atatürk’ün inkılâplarını gerçekleştirirken uyguladığı yöntemlerin dayandığı milli esaslar sistemidir. Atatürk ilkeleri, Atatürkçü düşünce sistemini kurmak ve geliştirmek amacıyla ortaya konulmuştur. Hedefi; Türk milletinin huzur ve refah içinde yaşamasıdır. Atatürkçülükte milli egemenlik esastır, çağın gerekleri ve bilimsel gelişmeler dikkate alınır. Amaç; Türk milletini özünü kaybetmeden, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır.
Atatürk, çağdaşlaşmayı medeni dünyada devlet ve millet olarak varlığını sürdürebilmenin önemli bir aracı olarak görülmüştür. Bunu gerçekleştirmenin yegane şartının milli bir kültür ile bu alanda verilmeyecek eserler olduğuna inanmıştır. Bu yüzden, kültüre büyük önem vererek vatandaşlar için görev saymış ve milli kültürümüzü, çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmamız gerektiğini belirtmiştir. Bu inançla kültürel değerlerimizi yabancı etkilerden arındırmayı görev bilmiştir.
Kısaca Atatürkçülüğün amaçları; Türk toplumunu aklın ve bilimin rehberliğinde uygarlık düzeyine çıkarmak, refahını sağlamak, bağımsız ve güçlü bir Türkiye yaratmak, Millet egemenliğini temin etmek, kuvvetler ayrılığını esas ve vicdanları hür kılarken akıl ve bilimi rehber kılmaktır. Atatürk’e göre Türk ulusunun onurlu, özgür bir biçimde yaşaması ancak tam bağımsızlık ilkesiyle mümkündür. Atatürk, tam bağımsızlığı siyasi, milli, ekonomik, adli, askeri, kültürel kısaca her hususta bağımsızlık ve serbestlik olarak tanımlamaktadır. Yabancı bir devletin koruma ve desteğini kabul etmenin gerçek bir bağımsızlık olmadığını bu şartlar altında bir ulusun esir yaşamasının yok olmasından daha kötü olduğunu belirtmiştir.
Atatürk önderliğinde Türk Milleti, yedi bin yıllık tarihinin en zor döneminde yok olmanın kıyısından kurtulup dünyanın en görkemli devrim hareketini gerçekleştirmiştir. Batılıların “Türk Mucizesi” dedikleri bu olay, yalnız Türk Milleti için değil, bütün ezilen mazlum milletler için de bir kurtuluş yolu ve ümit kaynağı olmuştur. Türk Devrimi yalnızca aksiyon evrelerinden oluşmaz. Başta işgal altındaki Türk yurdunu kurtarmak için girişilen bağımsızlık hareketi olmak üzere, bu köklü ve çok boyutlu hareket sonunda gerçekleştirilen reform hareketleri, büyük Türk Devrimi’nin hiç şüphesiz aksiyon safhalarını oluşturmaktadır. Ama bütün bunlardan çok daha köklü ve önemli olan bir yönü daha vardır; bu da Türk Devrimi’nin fikir yönü, yani teori safhasıdır.
Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı’nın sonunda esaret zincirlerini kırmış, bağımsızlığına kavuşmuştur. Ama bağımsızlığa kavuşmak ve egemenliğini eline almak, Türk Milleti için son hedef değildir. Asıl büyük hedef, Atatürk tarafından, “Çağdaş muasır milletler seviyesine ulaşmak” olarak konulmuştur. Bu hedefe ulaşmanın yöntemi, müspet ilimdir; ilham kaynağı ise, Türk Milleti’nin yüksek yeteneği, iyiye, güzele ve yeniye aşina oluşudur. Nitekim Atatürk, “Milli varlığımızın temelini milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz” diyerek, millete ve milletinin değerlerine olan güvenini ortaya koymuştur. İşte, Türk Devrimi’nin fikir yönüne biz “Atatürkçülük” diyoruz. Türk Devrimi, fikir ve ideal yönüyle Atatürkçülük veya Kemalizm diye ifade edilmektedir. Atatürkçülük, Atatürk ilkelerini ve Türk Devrimi’ni her ne pahasına olursa olsun, sonsuza dek korumak ve yaşatmaktır.
Atatürkçülük, Atatürk’ün işaret ettiği hedefler, ilkeler ve Türk İnkılabı ile bir bütündür. Hedefi ise, ülkeyi en mamur, müreffeh ve mesut etmek, milli kültürü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmaktır. Atatürkçülükte “Tam Bağımsızlık” ve “Milli Egemenlik” ilkeleri, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel unsurlarıdır. Çünkü Kurtuluş Savaşımız bu iki temel üzerine gelişmiştir. Türk Milleti bir yandan batılı emperyalist güçlere karşı bir bağımsızlık savaşına girişerek, ülkesini işgalden kurtarmak için büyük bir mücadeleye yönelirken, ulusal egemenliği gerçekleştirmek için de, batılı emperyalist güçlerle işbirliği içinde bulunan saltanata karşı da savaşmıştır.
Bu çabasının sonucunda, saltanatı elinde bulunduranlar, işgalci güçlerle birlikte ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu iki önemli kavramı çağdaş anlamda var olmanın en temel şartı sayan Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerinden buyana, “Tam Bağımsızlık” ve “Milli Egemenlik” kavramlarını sık sık kullanmış; başta dış politika olmak üzere, iç politika ve kanunlaştırma hareketlerini bütünüyle bu iki temel prensibe bağlılık oluşturmuştur. Nitekim, Kurtuluş Savaşı’nın dış politika prensiplerini belirleyen 28 Ocak 1920 tarihli Misak-ı Milli, “tam bağımsızlık” ve “milli egemenlik” ilkelerinin ruh verdiği bir belge olarak, yakın tarihimizdeki yerini almıştır… Atatürk Milli Egemenlik ilkesini üç kelime ile özetlemiştir:
“Milli egemenli; milletimizin namusudur, şerefidir, haysiyetidir”
Atatürkçülük, Türkiye gerçeklerinden doğmuş bir akımdır. Atatürkçülüğün temel öğeleri olarak, bilim düşüncesi, akılcılık, sosyal ve ekonomik kalkınma ve çağdaşlaşma, siyasal bağımsızlaşma ve demokratlaşma yönünden özgürlükçülük, laiklik, halkçılık, devletçilik, sosyal adaletçilik, ulusçuluk, barışçılık, cumhuriyetçilik, devrimcilik ilkeleri kabul edilebilir.
Çok yönlü düşünceye ve demokratik bir toplumsal yapıya dayalı bir değişim, bir atılım, bir ilerleme yaratmak Atatürkçülüğün başlıca gereğidir. Atatürkçülüğün temel ilkeleri Türk Devrimi ile eş anlama gelmektedir. Bu anlamda «Atatürkçülük», bir ideoloji, bir yaşam görüşü, bir eylem biçimi, bir siyasal akım olmaktadır.
Atatürkçülüğün yöntemsel anlayışı, bilimsel bir nitelik taşır. Atatürkçülüğe göre, dünyayı, olayları ve her şeyi kavramak için müspet bilime gidilmelidir. Bilimsel düşünüş, özgürlüğü ve laikliği getirir. Fizik ötesi ve bilim dışı kavramlar, Atatürkçü Düşüncenin dışındadır. Laiklik ise, insanı hem kendi başına, hem toplum ile ve dolayısıyla toplumun siyasal örgütlenmesi olan devleti ile metafiziğin dışında bilimin içinde özgür düşünceye ulaştırmaktır .
Atatürkçülüğün yöntem anlayışını, bilim ve bilimsel yöntem çerçevesinde açıklayan ,bu bütünlük içinde, Atatürkçülüğün felsefi yaklaşımını rasyonalizm ve pozitivizm açısından belirler. Atatürkçülüğün özündeki temel akıl ve bilim olunca, Atatürkçü felsefe, rasyonalizm ve pozitivizm akımlarının ulusal öze dayandırılarak bir birleşimi (sentezi) olarak kabul edilebilir. Atatürkçülük felsefe alanında kalıpçılığa karşıdır; Yeniliğe ve gelişmeye açık, geriye gidişe kapalı bir dünya görüşüdür.
Atatürkçülük, birbirine bağlı, bir düzen ve uyum içinde işleyen düşünce ve ilkelerden oluşan tam bir düşünce sistemidir. Milletimizin yüzlerce yıllık tarihsel gelişiminin doğurduğu ihtiyaçlardan çıkmıştır. Cumhuriyet, demokrasi, milliyetçilik gibi evrensel değerler milletimizin çağdaşlaşacağı inancıyla bu sisteme sokulmuştur. Evrensel değerler, milletimizin kültürü ve tarihi ile yoğrularak sistemin kendine özgü öğeleri haline getirilmiştir. Tümüyle millî, milletimizin bağrından doğmuş bir düşünce sistemidir.
Atatürkçülük; tam bağımsızlık yanlısıdır, halkçıdır, demokratiktir, sosyaldir ve barışçıdır, müspet ilme ve hür duyguya dayanır, dinamiktir.
Bu düşünce sistemi; değişmez ve katı dogmalara dayanmamaktadır, yabancı siyasal akımlar ve ideolojilerin etkisinde değildir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin fikri temelini oluşturur, birbirine bağlı bir düzen ve uyum içinde işleyen düşünce ve ilkelerden meydana gelmiş, milletin ihtiyaçlarından doğmuş, hayalci olmayan, akıl ve bilimi rehber olarak kabul eden, düşünce ve vicdan hürriyetine saygılı, milli birlik ve bütünlüğe önem veren, barışçı bir sistemdir ve bu nedenle “Yurtta sulh, cihanda sulh” fikrini savunur.
Atatürkçülük ile kast edilen Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal önderliğinde hayat bulan ilke ve inkılapların devlet, kamu ve toplum hayatına egemen olması, fikir ve eserlerde hürce yaşatılması, akıl ve fennin rehberliğinde milletin beka, huzur ve refahına yansıtılması, milli olmak üzere buna ilişkin her türlü tedbirin alınması, bu anlayışa hizmet edecek tanıtım ve eğitimlerin, icra ve denetimlerin yapılması, anayasa ile teminat altına alınan ilkelere uyumsuzluk göstermede kasıt taşıyanların düzeltilmesi veya cezalandırılmasıdır.
Yani Atatürkçülük sadece bir fikir değil yaşam biçimidir, bütündür ve planlamadan icra ve denetime kadar tüm safhaları kapsar. Keza Atatürkçülük değişen zaman ve mekana bağlı olarak kendisini sürekli yenileyen ve çağa ayak uyduran yapısıyla millidir, evrenseldir, gelişmekte olan ülkelere örnektir, sömürgeci güçlere direnebilecek dünya üzerindeki tek ve güçlü yapıdır. Bu idrakin diğer tüm ana kavram ve değerler gibi kırmızı çizgileri olması muhakkaktır ve bunlara riayet ‘Atatürkçüyüm’ diyenler için vazgeçilmez prensiplerdir. Disiplin ve nizam içinde, barış ve hoşgörüyü esas alarak ama gerektiğinde düşman ve işbirlikçilerine karşı savaşmayı dahi içeren Atatürkçülük, Bağımsızlık savaşımızın, inkılaplar ve çok partili dönemleri de kapsayan tarih şeridimizin haklı gururunun modern zamanlara uygulanması biçimidir.
Vatan ve bayrak çatısı altında her türlü hak ve hürriyetten yararlanmakta olan vatandaşların bu ilkelere sonsuz sadakati vicdan borcu ve anayasal zorunluluktur.
O halde bu kırmızı çizgileri şöyle tasnif mümkündür; (Bu çizgileri küreselciliğe karşı verilecek mücadelede sıkça kullanmak mecburiyeti sebebiyle akılda her daim tutmakta fayda vardır)
Ulus devlet çizgisi (Üniter devlet)
Atatürkçülüğün temeli Misak-ı Milli’dir ki bu, sınırları belli toprak parçası üzerinde, tek bayrak altında yaşayan devletin tek parça oluşu ve bölünmezliği, yani tek ulus ve tek devlet anlayışıdır. Federatif veya konfederasyon tipi bölünmelerin Atatürkçülükte yeri olmadığı gibi, bir kısım toprakların savaşmadan terki de söz konusu değildir.
Vatan, bayrak ve İstiklal marşımız
Üniter devlet yapısına ve tek Ulus anlayışına bağlı olarak Türkiye cumhuriyeti’nin anayasanın değişmez ilk maddelerinde belirtildiği gibi sınırları, bayrağı, dili ve dine yaklaşım şekli bellidir, değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
Milli egemenlik ve tam bağımsızlık (Hürriyet ve istiklal)
Milli egemenlik ve tam bağımsızlık ilkesi, hayatın her safhasında ve her kesim için elzem bir koşuldur ki Kurtuluş savaşının ana gayesi bu tam bağımsızlığı temin ve egemenliği tek kişiden alarak yeniden millete vermektir.
Kuvvetler ayrılığı (Yasama, yürütme ve yargı)
Devleti belli süre yönetmek üzere seçilen hükümetlerin görevi bu temel maddeler ışığında yasama yetkisini meclis eliyle, yürütme yetkisini bakanlık ve ilgili teşkillerince ve yargı yetkisini bağımsız mahkemelerce yürütmesidir. Bu hem değişmez bir ilke hem anayasal bir mecburiyettir.
Sosyal, hukuki ve demokrat çoğulcu devlet modeli: Cumhuriyet
Çoğulcu demokrasi şeklinde tarif edilebilecek Cumhuriyet yönetimi, Türk halkı ve devleti için terki mümkün olmayan bir sistemdir ve halk egemenliğine dayanır. Bu devlet şekli sosyaldir, hukukun üstünlüğüne dayalıdır ve demokrasi ilkelerine sonuna kadar bağlıdır.
Devletçilik anlayışı; Merkezi, güçlü ve küçük devlet modeli
Devlet bu sistem içerisinde tek söz sahibi olmakla merkezidir, küçük ama etkilidir, hayati ihtiyaçları karşılayacak ve diğer alanlarda özel sektörü teşvik edecek yapıdadır. Devlet ve halkın karşılıklı olarak hak, görev ve sorumlulukları vardır ve bunlardaki en ufak bir sorun tedbir alınmasını gerektirir.
Mustafa Kemal Atatürk eser ve ilkelerinin rehberliği
Atatürkçülüğün elbet temel vazgeçilmezlerinden birisi düşünce sistematiğine adını veren Gazi Mustafa kelam Atatürk’tür. Bu silah ve dava arkadaşlarının tamamını, şehit ve gazilerimizin tamamını, kadın, çocuk ve asker kahramanlarımızı içeren manevi bir ‘Atatürk gölgesi’dir ve Ulusun kurtarıcısı, önderi, kahramanı anılmadan Türkiye Cumhuriyet’inden varoluş ve kahramanlık destanından söz edilemez.
Ahde vefa
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında ve yakınında olanlar dahil, Kurtuluş savaşına ve inkılaplara ve dahi Cumhuriyetin ilk yıllarına hizmet vermiş olanlara saygı göstermek ve aziz hatıralarına zarar vermemek demektir. Nasıl ki uzak tarihimizdeki atalarımıza (kritik ve kalıcı hataları olsa da) saygıda kusur etmiyor isek yakın tarihimizdeki bu kahraman ve öncü insanlara da (hataları olsa da) haksızlık etmemek ve durumlarını, içinde yaşadıkları zamanın zor şartları içinde değerlendirmek gerekir.
İnkılapların sürekliliği ve ölmezliği
Bağımsızlık savaşının hemen arkasından hayata geçirilen inkılapların meclis kararıyla alınmış olması, halk üzerinde olumlu ve hızlı karşılık bulması, sistemleşmesi ve kalıcılığı nedeniyle bu inkılapların değişim veya iptali söz konusu değildir.
Laiklik
İlkeler içerisinde de en hayati öneme haiz laik olma hali, devletin dini kurallarla değil akıl ve bilim rehberliğinde kanunlarla yönetilmesi, dinin kişisel boyuta indirgenerek bir vicdani mesele olarak ele alınması, din ve vicdan hürriyetinin herkese eşit ve serbest olarak sağlanması, dine veya din dışına zorlama yapılamaması, din işlerinin teşkil edilen Diyanet İşleri Başkanlığınca yönetilmesi demektir.
Anadil Türkçe
Türk olmanın kaçınılmaz devamı ana dilin Türkçe olma halidir. tarihin en eski çağlarından beri baki kalan Türklüğün lisanı evrenseldir, kadimdir, güzel ve basittir. Anayasa ile teminat altına alınmış bu husus tartışmaya kapalıdır ve kendisini Türk hisseden herkesin konuşacağı lisan bellidir.
Kültürel ve tarihsel bağların kuvvetlendirilmesi
Cumhuriyet Türkiye’sinde empoze tarih ve kopya kültür yerine, milli tarih ve milli kültür esastır ki bu husus araştırılmaya, tezler ile ispata çalışılmaya ve dünyaya deklare edilmeye muhtaçtır. Çünkü tarih ve kültürünü bilmeyen uluslar yok olmaya, yaşasalar dahi ezilmeye ve hizmetçi durumunda kalmaya mahkûmdur.
Sınıfların ve cinslerin eşitliği ve kardeşliği
Devleti teşkil eden ve milletin şu an hayatta olan kesimi demek olan halk tabiri, birbirine kanunlar önünde eşit ve kardeşlik bağları ile bağlı, aynı ortak ideal için emek veren insan topluluğunu ifade eder. Bu tasnifte geliri, kökeni, cinsi ve şivesi, mezhebi, memleketi ne olursa olsun herkes eşittir, hak sahibidir, hürdür.
Milli ve yeterli olmak (Eğitim, ekonomi, askeri işler vs.)
Atatürkçülüğün temel kabullerinden birisi de milli olma mecburiyetidir. Kopya, sahte, alıntı teknoloji, yönetim, kanun ve modellerle devleti yönetmek ve bekayı sağlamak mümkün olmadığından devlet araştırıcı, üretici, yeterli, kalıcı tedbirler üretmekle mükelleftir. Bu milli ve yeterli olma hali özellikle eğitim ve ekonomide (bilhassa tarım ve sanayide) öne çıksa da toplumun her kesiminde ve hayatın tüm alanlarında kaçınılmaz bir ilkedir.
Akıl ve bilim yoluyla çağdaşlaşma
Hayatta en hakiki mürşit (Yol gösterici) olarak akıl ve bilimi almak Atatürkçülüğün esası ve Atatürk’ün vasiyetidir. Bu anlamda çağdaşlaşma ve medeniyet yolunda ilerlemek için çalışmak, araştırmak, teknoloji üretmek ve bunları yaparken de aklı kullanarak, bilimsel esasları benimsemek elzemdir.
Haysiyetli iç ve dış siyaset
Devlet yönetiminde savaş ve barış gibi iki ana etken kaçınılmazdır. Lakin esas olan komşularla iyi geçinmek, düşman edinmemek ama tam bağımsızlığı temin edecek şekilde kuvvetli ordu bulundurarak gerektiğinde savaşmaktan çekinmemektir. Diplomasi ise siyaset adı ile yürütülen iç ve dış münasebetlerdir ki haysiyetli olma hali taviz vermemek, temel değerlerde kayba uğramamak, anayasal hususlardan geri adım atmamak, beka ile ilgili yumuşaklık göstermemektir.
Komşu devletlerle iyi ilişkiler
Yukarıda da bahsedildiği gibi insanlar nasıl sosyal bir varlık olarak tek başına yaşayamaz ise devletlerin de müstakilliğinden söz edilemez. Bu cihetle devletler yardımlaşmaya, alışverişe ve ortak görüş üretmeye mecburdur. Kalıcı barış ve dünya nizamı için hiç olmazsa bölgesel huzur ve asayiş için komşu devletlerin birbirine dost ve hoşgörülü olması esastır. Bunun istisnası devletin tam bağımsızlık ve milli egemenlik sınırlarına tacizde bulunulmasıdır ki bu tür hallerde dostluğun bitirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ne var ki bu durum dahi kalıcı değildir ve tehdidin ortadan kalkması durumunda yeniden dostane ilişkiler kurmak esastır. Çünkü Atatürkçülüğe göre savaş haklı bir sebep yoksa cinayettir.
Namus, hak ve adalet
Kişisel ve toplumsal, özellikle devlet siyasetinde önemli üç temel karakter; namus, hak ve adalettir. Namus ile kast edilen özü sözü bir ve haklara saygılı olmak hali, hak ile kast edilen hürriyetlerin sağladığı kullanım özgürlükleri ve adalet ile kast edilen adil olma ve hakkaniyete uyma halidir. Anlaşılacağı üzere her üç tabirde ahlak ev fazilet kapısına çıkar ki Cumhuriyet bu nedenle fazilettir. Ve bu hususta en kuvvetli etken mahkemelerin adil ve bağımsız olmasıdır. Namus ise fertten topluma, iktidardan muhalefete, amirden memura kadar herkes ve her zaman için zorunlu şarttır.
Hak, görev, yetki ve sorumluluklar
Halkçılık anlayışının bir diğer temelini oluşturan bu husus (ilki eşitlik kavramıdır) fert ve devletin birbirlerine karşı hak, görev ve sorumluluklara sahip olma halidir. Atatürkçülükte bu görevlerin aksatılmadan yürütülmesi esastır ve aksama durumunda vatandaşlar hak arama ve devlet hesap sorma yetkisine sahiptir.
Yolsuzluklarla mücadele
Devlet ve kamunun harcamalarını düzenleyen hükümetler aynı zamanda kaçakları ve kanunsuzlukları da engellemekle mükelleftir ve bunlarla mücadele edilmemesi durumu sistemin zayıflamasına yol açar. Halka hizmet olarak gitmesi gereken kaynakların telefine sebebiyet veren bu usulsüzlüklere tedbir alınmaması durumunda gerekli adli yolların her seviyede kullanılmasından daha doğal bir şey olamaz. Çünkü o gelirlerde tüyü bitmemiş yetimin dahi hakkı ve alacağı vardır.
Kuvvetli ordu
Yukarıda anılan tüm sistem ve nizamın sorunsuz yürütülmesi, barışın tesis ve muhafazası, devletin haysiyetli bir varlık sayılabilmesi için kuvvetli ordu bulundurma ihtiyacı ortadadır ve tarihi kültür ve değerlerin muhafazası da ancak bu şekilde mümkündür. Burada en kritik nokta ordunun siyasetin dışında ve üstünde yer almasıdır ki bu hükümetlere müdahale yetkisi değil siyasetten arınma halinin adıdır.
İnsan sevgisi
Buna kısaca hoşgörü, merhamet veya taassupsuzluk demek de mümkündür. Yani kast edilen şey insan ve devletin birbirini, insanların birbirini sevip sayması ve hoşgörünün tüm kesimlerde egemen olmasıdır. merhamet devletin vatandaşlarını şefkatle kucaklaması ve taassupsuzluk yobazlığın her türünden kaçınmaktır.
Burada yazılı hususlara elbette eklemeler yapmak mümkündür. Ama bu temel hususlar dahi Atatürkçülük anlayışının çerçevesini çizmeye yeter kanaatindeyiz. Atatürkçü olmakla övünen herkesin bu ana esaslarda ortak kanaate sahip olması vicdani zorunluluktur, anayasal bir mecburiyettir ve ahde vefa gereğidir.
Dahası bu kırmızı çizgiler, bekamıza göz diken her türden iç ve dış düşmana karşı verilecek savaşta da en büyük güç kaynağımızdır.