Atatürk ilkeleri, Atatürk inkılâplarına temel oluşturan, onlara ruh veren fikir ve düşüncelerdi; başka bir deyişle Atatürk inkılâpları, Atatürk ilkelerinin eser haline dönüşmüş şekilleriydi. Bu ilkeler Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine en kısa zamanda ulaştırabilmek için aklın ve mantığın çizdiği yollardı ve bu bakımdan Atatürk ilkelerinin felsefesinde yapıcılık yatmaktaydı.
Altı ok diye tasvir edilen bu ana ilkeler, bir partinin sloganı veya adı değildi. Aksine o altı ilke, partilerden önce var olmuş, siyaseti var etmiş, inkılaplarla büyümüş, parti programlarının tam bağımsız ve inkılapçı vaziyette devamına imkan sağlamıştı. Dolayısıyla parti muhalefeti veya siyaset hasımlığı yapmak adına altı temel ilkeye karşı çıkmak politika yapmak değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik dokusuna dokunmaktır, bir ve beraber olmayı sağlayan genlere zarar vermektir. Çünkü Atatürk ve ilkeleri; siyaset üstüdür, tartışılmazdır. Bu kanunla da sabittir.
Dokuz Umde ya da Dokuz İlke olarak bilinen ilk program (Atatürk’ün manevi ilkeleri), Türkiye Cumhuriyeti’nin temel esaslarını oluşturan gayelerdi. Bu dokuz ilke, Atatürk tarafından Lozan Anlaşması‘nın imzalanmasından kısa bir süre sonra 9 Eylül 1923’de açıklanmıştı. İki gün sonra 11 Eylül 1923’de kurulacak olan Halk Fırkası’nın parti programını da oluşturacak bu ilkeler şunlardı:
- Hâkimiyet milletindir!
- Milli hayata ve mukadderata Türkiye Büyük Millet Meclisi egemendir.
- Kanunlarda, Teşkilâtta, idarede, eğitimde, iktisatta, milli hâkimiyet esastır!
- Saltanat diriltilemez.
- Mahkemeler, muhakeme şekli ve kanunlar düzeltilecektir.
- Aşar kaldırılacak, milli bankalar güçlendirilecek ve demiryolları arttırılacaktır.
- Tevhid-i Tedrisat sağlanacaktır.
- Askerlik süresi kısaltılacaktır.
- Şerefli bir barışın temeli mali, iktisadi ve idari istiklâl-i tamdır!
Bu umdeler, daha sonra altıya indirilecek ve parti simgesi olan Altı Ok haline getirilecekti: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık. İlkeler, CHP’nin 1935’te toplanan Dördündü Kurultayı’nda Kemalizm’in prensipleri olarak tanımlanacak, nitekim “Partinin güttüğü bu esaslar Kemalizm prensipleridir” kararının alınmasıyla, “Kemalizm” (orijinal terim “Kâmalizm”dir) deyimi ilk defa CHP programına girecekti. Ayrıca bu ilkeler, 5 Şubat 1937’de Anayasa’ya dâhil edilerek değişmez maddeler arasında yerini alacaktı.
NOT: CHP, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde 9 Eylül 1923’te önce “Halk Fırkası” adıyla kurulmuş, 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında ise “Cumhuriyet Halk Partisi” adını almıştır. CHP’nin dört temel ilkesi 1927 yılında “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” olarak benimsenmiştir. 1935 yılında “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkeleri de eklenerek Partinin ilkeleri altıya çıkarılmıştır. Partinin amblemi olan 6 ok bu ilkeleri simgelemektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ardından CHP Birinci Olağanüstü Kurultay’ında (26 Aralık 1938) “Kemalizm’in Altı Oku’nu müdafaa etmek ve korumak” kararı alınmıştır.
İlkelerde ana maksat; Türk toplumunun refah, mutluluk ve huzurunu sağlayarak çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmaktı. Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde bağımsız, onurlu ve mutlu bir yaşam sürmesini, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde bağımsız ve saygın bir devlet olmasını sağlamaktı. Bu yapılırken de gaye; kültürü ve benliği, toplumsal ahlakı muhafaza etmek, kopya değil, ithal değil, çağdaş medeniyeti temin ve tesis etmekti. Bu ilkeler ortaya çıkmıştı çünkü Sevr Türkiye’sinin acı tecrübeleri fikirlerde ışıklar yakmaya başlamış ve gerçekçi-kalıcı aydınlanmayı gerekli kılmıştı.
İlkelerin doğuşu kaçınılmazdı çünkü; Osmanlı Devleti’nde yönetim 19. Yüzyılın sonlarına doğru kurumları itibariyle bozulmuştu. Bu da yenileşme ihtiyacını ortaya çıkardı. Milli mücadele öncesi akıl kenara konmuş, bilim terk edilmiş, yabancı hayranlığı zirve yapmış, devşirmeler yönetimlere gelmiş, milli benlik ve kültür aşağı seviyelere düşmüş ve utanılası bir hal almıştı. Atatürk ilkeleri, Türk vatanının parçalanmak, Türk milletinin yok edilmek istendiği bir dönemde uygulanmaya başlandı. Esaret bilmeyen milletin can damarlarının kesilmek istenmesi, zayıflıktan yok oluşa çekilmek istenen halkı uyanmaya ve çare aramaya sevk etti. Atatürk gibi bir dehanın Türk Milletine nasip olması, aydınlanma ve kurtuluş ihtiyacını umutla besledi ve yapılabilir hale getirerek kısa sürede çok sayıda taraftar ve dava insanı teminine imkan sağladı.
Atatürkçülük veya Atatürk ilkeleri sadece altı maddeden ibaret sözle geçiştirilecek ilkeler değil, bütünleyici ilkeleri de esas alan devasa bir bütündür, tek parçadır ve anlaşıldığı takdirde zamanın tüm dert ve düşmanlarına karşı bir numaralı tedbirdir. Bu ilkeler sadece Türk milleti için değil tüm cihan ve mazlum devletler için vazgeçilmez şartlardır. Çünkü bu ilkelerin kaynağı yaşanmış acı tecrübeler, ihtiyaçlar, dökülen şehit kanları, bilim ve dinin emirleridir. Böyle olunca da zaman yaşlansa da ilkeler yaşlanmadan ayaktadır ve dünya hızla bu ilkelere göç etmektedir.
Nitekim farklı isimlerle de olsa zamanın güçlü devletlerinin tamamı Devletçilik ilkesini taklide çalışmakta, inkılapçılık ilkesi tüm cihanda aydınlanmaya sebep olmakta, halkçılık ve milliyetçilik eşitliğe adanırken, ırkçılık reddedilmekte, dünya devletleri teokratik devlet yapısından hızla medeni devlet yapısına dönüşmekte, laiklik esas alınmaktadır. Çünkü aklın yolu birdir, Türk inkılabı yaşanmış canlı bir örnektir, müspettir, uygulaması şahitler huzurunda görülmüştür. Dünyanın refah ve huzuru, barış ve kalkınması ancak bu ilkeler ışığında mümkündür ki Atatürk tüm bunları yüzyıl öncesinden görebilmiş ve yasalarla kurumsallaştırıp gençliğe emanet etmiştir.
Atatürk veya Atatürkçülük ilkeleri her ne kadar altı ayrı isimle anılıyorsa da bir bütündür ve Atatürkçüyüm diyen herkes bunların tamamına inanmak ve desteklemek durumundadır. Bir ilke dahi hitap etmiyorsa o kimse Atatürkçü değildir, olamaz.