Atatürk hepimizin Ata’sı, Cumhuriyet’imizin kurucu önderi, Başöğretmenimiz, Başkomutanımız, İlk Cumhurbaşkanımız… sevdamız. Mucize başarılara imza atmış, tüm dünyanın saygınlığını kazanmış, halkının sevgilisi, mazlum uluslara umut olmayı başarmış örnek bir lider. Aramızdan ayrılışının neredeyse bir asır sonrasında bile Milletine hala ışık, umut ve fikir olabilen dev lider.
Ruhu şad olsun, nur içinde yatsın. O’nu çok seviyor ve özlüyoruz.
21 nci asrın acımasız hoyratlığında biliyoruz ki yurdumuzun bekası, Türk’lüğün geleceği, Vatanın bölünmez bütünlüğü, refah ve mutluluğumuz O’nun yolunda yürümemize bağlı. Cumhuriyet’in, bağımsızlığın tek garantisi hala o ve öğretileri, dersleri. Bu sevda bitmeyecek, gençlik O’nun izinden yürümeye ilelebet devam edecek ama fırtınalar, kasırgalar arasında tembelliğe, yorulmaya da hakkımız yok. Başta öğretmenler ve aileler olmak üzere hepimiz O’nu anlamak, takip etmek zorundayız ve fakat bunun için O’nu evvela doğru öğrenmeli, sonra çocuklarımıza anlatmalı, o çocukları Atatürk ve Cumhuriyet neferi yapmalıyız.
Bayramlarda görüyoruz. O ufak yürekler pır pır atıyor Atatürk sevgisiyle. Ellerinde bir tek kırmızı karanfiller milyonlar koşuyor Dolmabahçe’ye, Anıtkabir’e her 10 Kasım’da. Lakin yetmez!
Çocuklara spiker soruyor; neden seviyorsun Atatürk’ü diye. Cevap şu; yurdu kurtardı, Cumhuriyet’i kurdu. Hepsi bu mu?
Çocuklara okullarda olmasa bile evde anne baba ancak bu kadar mı anlatabiliyor? O’nun yaşamsal dersleri ne oldu? Anlatmadık mı, bilmiyor muyuz, tekniğimiz mi yanlış?
Bence anne ve babalar, hatta öğretmenler tamamen iyi niyetli ama kolaya kaçıp kitapları, filmleri çocuğun önüne koyup O’nu anlamasını bekliyor. Çocukta karşılık bulmayan bu bilgi yığışı ve alışılagelmiş metot hazmetmeyi zorlaştırıyor ve şekilsel, sözlük anlamı gibi ruhsuz bir sevgi yaratıyor. Detay kayboluyor, neden ve nasıl’lar kayboluyor.
Oysa çocuğa Atatürk doğru anlatılırsa kalıcı bir sevgi ve saygı oluşacak, sonra ilkeler ve inkılapların izinde bir rota çizilebilecek ve çocuğu ileriki yaşlarda artık kimse kandıramayacak, saptıramayacak.
Bunun için ilk şart EZBERCİLİKTEN kaçınmak.
İkinci konu hayatını papağan gibi saymak değil mesele, erken yaşlardan itibaren neler yaşadığını, genç yaşta neleri başardığını anlatabilmek masal tadında.
Sonra çocukalrın dünyasına inip O’nun çocukluğunu, çocuk ve insan sevgisini anlatmak gerek.
O’nun dine hizmetlerini, cehaleti yenmesini, düşmanı yurttan kovmasını, savaşını, mücadelesini….
Ölçü ve tartıdan, takvime kadar, eski yazıdan anadilde ibadete kadar, kurduğu fabrikalardan açtığı okullara kadar, yazdığı kitaplardan okuduklarına kadar anlatmalı.
Masalımsı, sıkmadan, detaya boğdurmadan, konuları saptırmadan. Sadece tarihi gerçekleri, doğruları anlatmak gerek.
Pek çok çizgi roman var Atatürk’le ilgili, çizgi filmler var her ne kadar yasaklanmaya kalkışılsa da. Filmler var, videolar var.
Eskinin zavallılığını, Atatürk’ten sonrasının berrak aydınlığını göstermeli çocuğa o videolar ile.
Düşmanların neler yaptığı anlatılmalı kararınca. Atatürk’ün o zulmü nasıl bitirdiğini.
Nasıl beş parasız, silahsız, ordusuz iken o cihan devletlerini yendiğini örneklerle anlatmalı aileler şiir okur gibi.
Ağaç dikişini, orman yapışını, bir dal için ev taşıtmasını anlatmalı aileler çocuğa.
Köpeklerini, kuşlarını, tarlada çocukken koşturmacalarını, O’nun da bir zaman çocuk olduğunu…
Askerliğini, devlet adamlığını, insanlığını, mütevaziliğini, öngörülü oluşunu…
Macera ve heveslerden uzak duruşunu, milletinin ona nasıl güvendiğini, onun millete nasıl güvendiğini, nasıl halk adamı olduğunu anlatmak gerek çocuğa.
Gazetelerini, uçaklarını, radyolarını, demiryollarını Cumhuriyet’in….
Nasıl Osmanlı’nın borçlarını ödeyip kısa sürede borçsuz bir ülke yarattığını, bankalar kurup, gemiler yaptırıp, ülkeyi nasıl dünyaya tanıttığını… Karadeniz Vapuru ile.
Örnek Cumhuriyet Köyü projesini anlatmalı aileler evlatlarına, hayvan mezarlığına kadar, hijyen çukuruna kadar nasıl detaylı planlandığını o köyün.
Uçak yapıp, uçak motoru yapıp civar ülkelere satışımızı, hediye edişimizi duymalı çocuk.
Depremlerde nasıl şefkat eli uzattığını, fakirlere nasıl yardım ettiğini, maaşından onlarca insana yardım ettiğini, mirasını olduğu gibi devlete bıraktığını bilmeli çocuk.
Modern zamanların kirliliğinden uzak nasıl sade, onurlu, seçkin, saygın ve medeni bir duruş sergilediğini.
Elbiselerini, ütüsünü bilmeli çocuklar.
Yurt dışına savaştan sonra çıkmadığını, 40 devlet başkanını ayağına getirip yemek verdiğini, UNESCO’yu, Birleşmiş Milletlere girişimizi bilmeli çocuk.
Time dergisi kapaklarını, Venizelos’un Atatürk’ü Nobel Barış ödülüne aday göstermesini öğrenmeli.
Dünyadaki Atatürk cadde, sokak, park ve heykelleri anlatılmalı çocuğa.
Bandırma vapuru, Savarona vapuru anlatılmalı.
Ankara’ya gelişinde efelerin zeybek oynamasını, İzmir’e girdiğinde şehrin yanmakta olduğunu duymalı çocuklar.
En çok kuru fasulye ve pilavı sevdiğini, lacivert renkten hoşlanmadığını, atının isminin Sakarya olduğunu, Mareşal oluşunu, hiç yenilmeyişini, devlet işleri yüzünden annesinin defnedilmesine bile gidemediğini bilmeli çocuklar.
Edepsiz çizgi filmler, kurgu bilgisayar oyunları, boyalı şekerlemeler yerine çocuklar Atatürk kitapları okumalı, Atatürk resimleri çizmeli.
Okullarda törenlerde öğretmenler sözde değil özde hazırlanmalı bayramlara. Mizansenlerle, pankartlarla, şarkılarla, oyunlarla coşku yaratmalı müdürler. Bakkal amcalar bedava bayraklar dağıtmalı o gün. Anneler kızlarına Atatürk resimli kıyafetler giydirmeli al beyaz.
Balonlarda olmalı Atatürk resimleri…
Her 10 Kasım’da hıçkırarak ağlayabilmeli çocuklar.
Andımız okunurken titremeli minik yürekler. Okunmuyorsa, aileler okutmalı, ezberletmeli, öğretmeli ne demek istendiğini.
Bugün kimlerin neden Atatürk’e saldırdığı anlatılmalı , yobaz cehaletin zararları, medeniyete karşı olanların bedbahtlığı, içimizdeki hainler anlatılmalı dilden geldiğince.
Atatürk’ün Türkiye olduğu, tarihte nice zaferler yaşandığı ama hiç birinin Kurtuluş Savaşı kadar şanlı olmadığı öğretilmeli. Çünkü tüm diğer zaferlerin ülke güçlüyken kazanıldığını, İstiklal Harbi’nin ise devletin en zayıf anında kazanıldığı için eşsiz olduğunu öğrenmeli çocuk.
Osmanlı’nın hatalarını, Padişahların keyfiyetini, Halifenin kurtuluşa ayak direyişini öğrenmeli.
İlk madeni para 2,5 lira üzerinde yazan ‘Saban kılıçtan keskindir’ sözünün ne anlama geldiğini bilmeli çocuk.
İstanbul’un adını Atatürk’e borçlu olduğunu, camileri nasıl onarttığını, radyolardan nasıl mevlitler okuttuğunu, nasıl hutbeler verdiğini bilmeli çocuk.
Kızılay’ı, Yeşilay’ı nasıl kurduğunu, Danıştay’ı, Sayıştay’ı, Yargıtay’ı, Diyanet Başkanlığı’nı neden ve nasıl kurduğunu anlatmalı aileler.
Sanata, spora katkılarını, askerlerle nasıl güreştiğini, nasıl karavanadan yediğini, nasıl matematik dersi verdiğini, nasıl kürek çektiğini….
Hocaların, öğretmenlerin nasıl etrafında toplandığını…
Nasıl bazılarının düşmanla işbirliği yapıp kurtuluşa ihanet ettiğini, nasıl Atatürk’e suikastlar düzenlendiğini….
İstiklal Marşı’mızın ne demek olduğunu öğrenmeli çocuklar ezberlemekle yetinmeyip.
Meclisin ne olduğunu, nasıl kurulduğunu, neleri başardığını, kahraman ordumuzun şahaneliğini…
Yerli malının, tarımın kıymetini, sanayi ve teknolojinin neden milli olmak zorunda oluşunu…
Lüks ve israfın, moda ve markanın nasıl yok edici olduğunu…
Batı kültürünün nasıl milli benliğe uyarlanması gerektiğini öğrenmeli çocuklar.
Atatürk’ün mükemmel derecede yabancı lisan bildiğini, sürekli okuduğunu, kırık kaburga kemikleriyle savaş idare ettiğini…
Anekdotlarla hikayeler anlatmalı aileler çocuklara…. her gün, bıkmadan usanmadan.
Bunları aileler masal tadında, yormadan, bıktırmadan anlatmalı çocuğa. Anlatmalı ki yarınlar çok daha parlak ve güçlü olabilsin.
Atatürk’ün veciz sözleri süslemeli çocuğun dünyasını, odasını, defter kaplarını ki …. hayatın her safhasında O’nun mavi gözlerini görebilsin.
Aileler her güncel olayda Atatürk zamanından örnekler vermeli ki çocuğa, çocuk Atatürk’ün nasıl ölümsüz ve evrensel olduğunu anlayabilsin.
İşte bu sebeplerden dolayı hep dedik diyoruz; Çare Atatürk. Dün, bugün ve daima!