Atatürk’ü kim neden nasıl sevmeli ?
10 Kasım 2021 tarihinde Anıtkabir’de yapılan programda sunucunun ‘neden buradasınız?’ ve ‘Atatürk’ü neden seviyorsunuz?’ sorularına öğrencilerin verdiği sığ cevaplardan sonra bir kez daha sarsıldım. Çocukların ‘vatanı kurtardı’ ve ‘Cumhuriyet’i kurdu’ şeklindeki yanıtları utanç verici yüzeysellik, basitlik ve kabul edilemez bir ihmali göstermekteydi. Kimse ölmeyen fikirlerinden bahsedememiş, kimse, spiker dahil ikinci Mustafa Kemal’i sormamış, söyleyememişti. Bu ezbere dayalı gerekçeler de göstermişti ki Türk çocukları Ata’sını tanımıyordu, eğitimin ve milli terbiyenin dev ihmaliyle, Cumhuriyet’in bedeni kanlar içindeydi. Umursamaz sevgisizlik ise beraberinde ruhsuzluğu getirmekteydi.
Oysa… o geçmiş değil gelecekti. İlk yarısı toprağa düşse de ikinci yarısı yani fikir ve eylemleri yaşamaya devam etmekteydi, zaten yaşayan Mustafa Kemal’i çok az insan görebildiği için bu acılar sürmekteydi. Bu kitabın gayesi işte bu cehalet ve gafleti hafifletmek, oynanan kirli oyunu bozmaktır. Çünkü Atatürk bu Ulusun baş mimarıdır, orkestra şefidir, beden değil fikirdir. Türk Ulusu bugün sahip olduğu hürriyet ve refahına onunla kavuşmuştur, milletin tüm evlatlarının, Ata’sına ödemesi gereken borcu vardır, her şeyde ve her yerde imzası silinmez şekilde durmaktadır. Bu yüzden O tanınmayı ve sevilmeyi en çok hak edendir. O kahramanımızdır vatanı, namusları ve Ulusu kurtarmıştır, O milli kahramanımızdır çünkü bunu kendisi için değil Milleti için yapmıştır.
Üzerinde şehit kanı düşmemiş bir karış toprağı olmayan Anadolu’nun eşsiz ve ebedi kahramanı Atatürk dünyaya örnek, mazlum devletlere rehber olmuşken, bizlerin ona sahip çıkma gereğimiz çok daha açıkken bu yüzeysellik kahredicidir ve bu delalet aşılamazsa bekamız, ülkümüz çok daha zor sınavlardan geçmeye mahkum kalacaktır. Bugün onu görmemeye and içmiş kalabalıklar vardır ama o bir asır önceden onları görebilmiş, Ulusunu uyarmıştır. B
u nedenle halkı ve devleti ile el ele zoru başaran, emsalsiz zaferlere imza atan, Avrupa’nın üç yüzyılda aştığı mesafeyi on beş yılda kat ettiren Atatürk’ü sevmek, akıl ve vicdan borcudur. O, Sevr günlerinden itibaren sarmal dertleri çözmüş, sağlam temeller atmış, diğer yandan bugünkü karanlıkları görebilmiş ve ikaz edebilmiş bir liderdir. Atatürk bugün yaşasaydı sorunları nasıl çözerdi gibi bir çalışma gerçekçi olmayacaktır ancak başardıkları ve miras bıraktıkları çıkış noktamız olabilirse zorlanmayacağımız açıktır.
Atatürk’ün şu an aklımıza gelen teknolojik ve modern her bir soruna o günlerden tedbir getirmesi çağın gereği olarak mümkün değildi. Bu yüzden yapılacak şey; O’nun sistematiğini anlamak ve hayata onun gözüyle yansıtmaktır. O dönemde yaşam şartlarının güç, yargının keyfi ve dini, padişahın tek söz sahibi olduğu, topraklarımızda onlarca hain, çete, yobaz ve düşmanın kol gezdiği, acımasız tuzaklarının yaşandığı, cehaletin sokaklarda sefa sürdüğü, her gün toprak kaybedildiği, parasızlık, kıtlık ve salgınların hanelere kabus gibi çöktüğü düşünülürse Atatürk’ün yaptıklarının ne kadar önemli ve emsalsiz, o gün atılan temellerin nasıl kurtarıcı olduğu daha iyi anlaşılacaktır ve tabi… bizlerin nasıl mirasyedi olarak o günden bu yana kazanımları savurduğumuz ve onu izlemeye ara verdiğimiz de. O, unutturulmak istenecek bu sevdanın öngörüsünde çok haklı olarak yıllar önce şöyle demişti;
“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıkların arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.” 1937
Yani demişti ki ihmalkarlıkla, moda siyasetlerle, yanlı karalamalarla, hadsiz ve haksız saldırılarla, mesnetsiz iddialarla bu ilke ve fikirler öldürülmeye çalışılsa da ölmeyecek, kuvvetlenerek kök salacaktır. Çünkü Türk vatanseverdir, fedakardır, zekidir. Demişti ki nankör cehalet izlemeye devam etmese de ben hep var olacağım çünkü fikirlerimin tohumları asil Türk gençliğinde yatmaktadır. İşte Atatürk en çok bu erozyona karşı koyan kökleri, yakıcı sıcaklara gölge olan yaprakları, her soruya cevap olan meyveleri nedeniyle anlaşılmalı, görülmeli, sevilmelidir. Kim, neden engellemek isterse istesin…
Ulusun ve dünyanın kurtuluş umudu Atatürk daima kalplerde olacak ışıktır, sevgidir, barıştır, millettir, devlettir, kurucudur, Ata’dır, benzeri olmayan bir lider ve kahramandır. Atatürk bizden biridir, kalbimizi ısıtandır, şükran borcumuz olan yakınımız, can dostumuz, kurtarıcımızdır. O’nu sevmek demek; Özgürlüğü, bağımsızlığı, Ulus olmayı, yurttaşlığı, kalkınmayı, tarihini, dinini, aklı ve bilimi, laik dünya görüşünü, kadının eşitliğini, çağdaş uygarlığı, yurtta ve dünyada barışı sevmektir. Kısaca bu topraklarda insanca yaşamayı sevmektir. O’nu sevmemek; bizden olmamak, milli ve yerli ruh taşımamak, bilimden uzaklaşmak, beyhude çekememezlikle çağdaşlığa ayak diremek, maneviyata ters düşmektir.
Ailelerin, öğretmenlerin, siyasilerin, yöneticilerin, memurların, yazarların, işadamlarının, işçilerin, sporcuların, sanatçıların, kadınların, çocukların, askerlerin, tarihçilerin, din adamlarının hatırlaması, aramızda dolaşan canlı fikirlerini görmesi ve çocuklarına öğretmesi gereken dünya devi Atatürk’ü takip edebilmek için lazım gelen şey ise öncelikle O’nun ve eserlerinin tek kurtuluş umudumuz olduğunun anlaşılmasıdır. Yapılması gereken şey; yaşayan, fikir olan İkinci Mustafa Kemal’in izinden yürümek, Atatürk’ü bugüne ışınlamaktır. Bunu yapmak aynı zamanda insaniyet adına tarihi bir vazifedir.
Atatürk’ü kim neden nasıl sevmeli ? sorusunun cevabını herkes kendisi vermeli…. tüm cevaplar evet olmalı. Çünkü ne başka Mustafa Kemal var, ne de başka vatan!
NASIL sevmek gerektiği tarihin şanlı sayfalarında tartışılmaz gerçekler olarak yatmakta, KİMLER sevmeli sorusunun cevabı ise hürriyet ve haysiyetli yaşam umudu taşıyan herkesi kapsamaktadır. Bu sevgi pınarlarını hatırlatmak adına, hürriyet ve istiklal aşığı herkes Ata’sını tanımalı, anlamalı ve fikirlerini yaşatmaya çalışmalı.