Atatürk dehasının en iyi ortaya çıktığı alanlardan bir tanesi onun düşünce adamlığı ya da fikir adamlığı yönüdür. Fakat yıllarca ülkemiz onun bu yönünü hep eksik bırakmış, hatta eylem adamı olduğu, fikir adamı olmadığı yazılıp çizilmiştir. Oysa ki Atatürk’ün fikir adamlığı yönü çok güçlüdür, tarihi-felsefi temellere dayanır. Atatürk inkılapları, sosyal muhteviyatları ve Türk milletini hedefleyen karar ve uygulamaları yönünden kesinlikle, uzun ve derin düşünce, analiz ve sentezin sonucudur. Felsefi, fikri, ilmi ve ideolojik temeli olmaması mümkün değildir.
Onun kişiliğini etkileyenlere yaşamının değişik evrelerinde ayrı ayrı bakmak lazım gelir. Sözgelimi aile yaşantısı içinde etkilendikleri başta anne ve babasıydı ki Ali Rıza Efendi bir öğretmen çocuğuydu, yıllarca memuriyette bulunmuştu. Boş zamanlarında askerlikle uğraşmış, talim yaptırmış, gönüllüler taburunun bizzat kurucularından olmuştu. Daha sonraları kereste ticaretiyle uğraşan Ali Rıza Efendi soyguncu çetelerle mücadele edecek kadar da cesur birisiydi. Oğluna mutlak surette okumayı telkin eden baba geniş görüşlü, modern düşünceli, yeniliklere açık bir insandı. Zübeyde Hanım ise muhafazakar biriydi. Lakin aydın ve bilge bir kadındı. Yeterli eğitim almamıştı ama okuma yazmayı kendisi öğrenmişti. Çocuklarını çok sever, sıcak aile yuvasını sevgiyle donatırdı. Doğuştan akıllıydı.
Atatürk annesini ömrü boyunca hep saygı ve özlemle anacaktı. Atatürk 12 yaşında yetim kalmış olmasından da etkilenmişti. Evin tek erkek çocuğu kalmasının da etkisiyle güçlenmeye ve ayakta durmaya gayret etmesi kişiliğini güçlendirmişti. Dayısının çiftliğinde geçirdiği altı aylık sürenin de kişiliğinde tartışmasız etkisi vardı. O’ndaki yaratıcılık, tabiat ve doğa sevgisi o günlerden kalmaydı.
Onun yetişmesinde ve ruhen şekillenmesinde öğretmenlerinin çokça etkisi vardı. Nitelikli öğretmenlerle çalışma fırsatı yakalamıştı. Bu aziz Türk milleti için de kendisi için de başlı başına bir mutluluktu. Öğretmenleri arasında onu olumlu etkileyenler olduğu gibi olumsuz etkileyenler de vardı. Mesela Mahalle Mektebi ‘Hüsnühat’ öğretmeni Çopur Hafız Emin Efendi yere diz üstü oturtup yazı yazdırdığı Mülkiye Rüştiyesi matematik öğretmeni ve müdür yardımcısı Kaymak Hafız diye anılan Hüseyin Efendi Mustafa’yı haksız yere dövdüğü için bunlar arasında sayılabilir.
Lakin bunların kötü örnekliğinin de Atatürk’ün ileride yapacağı inkılaplara olumlu etki ettiğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Söz gelimi Mülkiye Rüştiye’sinden ayrılmasında ve Askeri Rüştiye’ye geçmesinde o dövme olayının etkisi vardı. Atatürk’ü olumlu etkileyen öğretmenlerin başında Şemsi Efendi gelmekteydi. Nispeten çağdaş eğitim usullerini deneyen, öğrencilerine itina gösteren Şemsi Efendi, Atatürk’e bağnazlık karşıtlığını aşılayan, yenilikçi fikirleri ve disiplin duygusunu yaratanlardan birisiydi. Nitekim yıllar sonra Atatürk’ün yeni alfabeyi halka öğretirken tatbik ettiği usul, Şemsi Efendi’nin yöntemiyle benzerlik arz etmekteydi.
Yüzbaşı Mustafa Bey, Atatürk’ün Selanik Askeri Rüştiyesi’ndeki matematik öğretmeniydi. Ondaki yeteneği sezip ‘Kemal’ adını vermişti. Böylece arkadaşlarından fikri üstünlüğünü tespit etmiş, daha iyiye erişmek için ona güven ve motivasyon sağlamıştı. Mustafa Kemal’in hesap adamı olmasında, muhakeme yeteneğinde de onun etkisi vardı.
Selanik Askeri Rüştiyesi’nde (Birinci sınıfta) Fransızca öğretmeni olan Yüzbaşı Nakiyüddin Bey de Atatürk’e gelecek için fikirler verenlerdendi, ilham kaynağı olmuştu. Ayrıca Atatürk’ün Fransızca kabiliyetinin başlıca etkeni de O’ydu. Nakiyüddin Bey sonrasında Mustafa Kemal’in Şam’da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik Şubesinin kuruluşunda, 31 Mart hadisesinin bastırılmasında öğrencisi Mustafa ile birlikte çalışmış, Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün isteğiyle milletvekili adayı gösterilmiş ve üç dönem milletvekilliği yapmıştı.
Hayatının sonuna kadar yanından ayrılmayacak olan Nuri (Conker), Salih (Bozok) ve Fuat (Bolca) ile arkadaşlıklarının da geliştiği Selanik Askeri Rüştiyesi’nde Mustafa sadece okul çalışmalarıyla yetinmemiş, yayın takip edip, yarışmalara katılmıştı. Arı Türkçe davasındaki birkaç yazar ve öğretmenin çıkardığı “Çocuklara Rehber” isimli dergide birkaç kez Mustafa Kemal’in adına rastlanmaktaydı. Bu ise onun erken yaşlardaki okuma arzusunun, öğrenme aşkının göstergesiydi ve sonradan Türk dilini öz benliğine kavuşturmak için yapacağı çalışmaların ilham kaynağı olacaktı.
Manastır Askeri İdadisi’nde Atatürk’ü en çok etkileyenlerden biri arkadaşı Ömer Naci’ydi. O’na edebiyat ve şiir merakı aşılamıştı. Sonraları İttihat ve Terakki’nin hatibi olan Ömer Naci genç yaşta Birinci Cihan Harbinde hayatını kaybetmişti. Kitabet öğretmeni Mehmet Asım Efendi ise Atatürk’ü ‘askerlikten uzaklaştırır’ gerekçesiyle şiirden uzaklaştırmaya çalışmıştı. Nitekim sonraki günlerde Atatürk şiirden uzaklaşmış ama güzel yazma ve hitabet merakı sürüp gitmişti. Ömer Naci’nin, Atatürk üzerindeki başlıca etkisi ise vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal ile, Türkçü şair Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri ile tanıştırmasıydı. Temini kolay olmayan bu şiirleri bulup getiren Ömer Naci’ydi. Yurdakul’un şu dizelerle başlayan manzumesi ise Atatürk’te derin tesir bırakmıştı; “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur!”
Tarih öğretmeni Topçu Kolağası Mehmet Tevfik (Bilge) Bey’in de etkisiyle Atatürk Fransız ihtilali ile gündeme gelen hürriyet kavramıyla burada tanışmıştı. Tevfik Bey dönemin dar görüşünün aksine Türk Tarihi’ne derinliğine sahip birisiydi ve öğrencilerine de tarihi sevdirebilmişti, esaslı tarih ve kültür bilinci aşılayabilmişti. O’nun Atatürk’ün derin tarih bilgisi ve bilincinde baş mimar olduğu tartışmasızdı. Atatürk minnetini onu vekil gösterip beşinci dönem Diyarbakır vekili olarak meclise sokarak göstermişti.
Manastır ikinci senesinde Mustafa Kemal Tophane semtindeki Frerler Okulu’na gidip 2-3 ay Fransızca kurslarına katılmıştı. Bu özel derslerde öğretmenlerinden biri Frere Rodriquez’di.
Atatürk’ün Harbiye’deki arkadaşları öncelikle Manastır Askeri İdadi’sinden gelenlerdi. Bunlar arasında Ahmet Tevfik ilk sıradaydı. Mustafa Nuri Conker, Lütfi Müfit Özdeş, Ali Fuat Cebesoy, Arif Ayıcı, Hayri Tırnovacık, Kazım Karabekir, Ömer Naci, İsmail Hakkı Pars, Kazım İnanç, Kazım Özalp, Ali Fethi Okyar diğerleriydi. Bunların bazısı kendi devresi, bazıları diğer devrelerdendi.
Atatürk’ün Harbiye’ye başladığı sırada okul komutanı 24 yıl bu kutsal yuvaya komutanlık yapmış olan Mustafa Zeki Paşa, öğretim başkanı (Ders Nazırı) daha sonra kendisine kolordu komutanlığı yapacak olan Esat Paşa’ydı. Harbiye’deki öğretmenleri arasında onu çokça etkileyenler arasında; sonradan İstanbul üniversitesinde profesör olan, Türk Tarih Kurumu kurucu üyesi ve milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım (Yazıksız) Bey, talim öğretmeni Rahmi Paşa ve onun mahiyetindeki Binbaşı Fazıl Bey, sonra Korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz) Bey ve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu. Bu yıllarda Mustafa Kemal’in Fransızcayı geliştirdiğini, memleket meseleleri üzerine düşüncelerinin daha da olgunlaştığını görüyoruz.
En yakın arkadaşlarından Lütfi Müfit (Özdeş)’e göre Atatürk o yıllarda “şuursuz, kötü bir idareye karşı vicdan ve ruhundan fışkıran inkılapçı düşünceleri ile öne çıkmaktaydı, ilim ve fenni dikkate alarak tahliller yapardı, müşkül arkadaşlarına yardımcı olurdu, ihtisas derslerinde hep en yüksek notu alırdı.”
Hayri (Tırnovacık) Paşa ise şöyle anlatıyordu; “Mustafa sınıfın en zekisiydi. Olgunluğu yaşının üstündeydi. Kuvvetli bir ikna kabiliyetine sahipti. Kavgaya karışmazdı. Matematik ve edebiyata ziyadesiyle düşkündü. En çok Tevfik Fikret’in ‘Sis’ manzumesini beğenir, Namık Kemal ve Abdülhak Hamit’i okumaktan hoşlanırdı. En fazla meşgul olduğu şeyler zamanın felsefesi ve fikri cereyanlarıydı. Toplumun henüz halledilmemiş davalarıyla meşgul olurdu.”
Görüldüğü üzere Harp Okulu eğitimi Mustafa Kemal’in “vatan, millet ve Türklük” fikirlerinin oluşmasında, hem de Batı’ya dönük “çağdaşlaşma” düşüncelerinin filizlenmesinde önemli bir dönem olmuştu. Ayrıca bu fikirlerini arkadaşlarına anlatması liderlik özelliklerinin gelişmekte olduğunu göstermekteydi. Yine bu dönemde alkol ile tanışmış ve dans tecrübelerini geliştirmişti.
Akademi eğitimi sırasındaysa kendisine etki eden öğretmenler arasında; Topçu Feriki (Tümgeneral) Ahmet Muhtar (Eski Osmanlı Seferleri Tarihi), Kurmay Binbaşı Refik Bey (Napolyon ve Sair savaşları), Kurmay Yarbay Nuri Bey (Tabiye), Pertev Paşa (Demirhan) (Dönem savaşları), Kurmay Albay Hasan Rıza Bey, Kurmay Albay Zeki Bey ve Kurmay Yarbay Fevzi Bey yer almaktaydı. Bunlar arasında Nuri Bey, geniş kültürü, aydın düşünceleri, üstün strateji bilgisi ile öne çıkmaktaydı. Samimiydi, öğrencileriyle dostane ilişkiler kurmaktaydı. Yarının subaylarının nasıl olması gerektiğini öğreten O’ydu.
Atatürk Akademi yıllarında da gazete çıkarma işine devam etmiş, konferanslar vermiş, konferans metinlerini yazılı halde dağıtmıştı. 26 Haziran 1902 tarihinde ise Ali Fuat Cebesoy’un babası İsmail Fazıl Paşa’nın evinde misafir olmuş, ertesi gün köşke gelen Osman Nizami Paşa ile tanıştırılmıştı. Osman Paşa Fransızca ve Almancayı ana dili gibi bilmekte, İngilizceyi de yanlışsız konuşabilmekteydi. Köşkten ayrılırken Mustafa Kemal’e şöyle demişti;
“Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen bizler gibi normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin zekan ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma. Sende memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zeka emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.”
Mustafa Kemal’in yaşamında ve fikir dünyasında etkili olanlar arasında yazar ve şairler de bulunmaktaydı. Atatürk çağın, tarihi bir dönemecinde dünyaya gelmişti. Bu süreci iki büyük şey etkiliyordu; Fransız devriminin temel ilkeleri olan insan hakları, özgürlük, bağımsızlık ve milliyetçilik gibi kavramlarının Avrupa’dan Asya’ya yayılıyor olması ve Osmanlı’nın çöküşünün bu yıllarda hızlanıyor oluşu.
O dönemde çok uluslu, çok dilli koca imparatorluklar yıkılıyor yerine tek uluslu, tek dilli devletler kuruluyordu. Sanayi devrimiyle de akılcılığa, pozitif bilimlere dayalı yeni bir bilim felsefesi gelişmekteydi. Tarım toplumu yerine de sanayi toplumu geçmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal hem aldığı eğitimle, hem de gezdiği yerlerde gördükleriyle bu iki ana etkenin gerçekliğine gözleriyle şahit olmuştu. Avrupa gezileri, tatbikatlar ve Sofya Ateşemiliterliği gibi görevlerle Avrupa’yı (özellikle Fransa ve bağımsızlığına yeni kavuşan Bulgaristan’da) tanıma imkanı bulmuş, Trablusgarp’ta ise bu medeniyetin sömürgeci katliamlarına şahit olmuştu. Vatan savunmasının ilk uygulamalarını da yine burada göstermişti. Balkan bozgunu günlerindeyse artık Osmanlı’yı bu haliyle kurtarmanın mümkün olmadığını görmüştü. Bu çöküş emareleri ise O’nda milli değerlere ve çağdaş ilkelere dayanan, Türk çoğunluğu esas alan yeni bir Türkiye’nin kurulması gereğini düşündürmüş ve ileriki düşüncelerinin mayasını oluşturmuştu.
Atatürk’ü en çok okuduğu ve onu etkileyen yazar ve şairler arasında bilhassa üç ismi görüyoruz. Osmanlıcılık yerine Türklüğü dile getiren Türkçü şair Mehmet Emin Yurdakul, vatan ve hürriyet kavramlarını aşılamış olan Namık Kemal ve baskıya direnen, insanlığa yükselmeyi ve çağdaşlaşmayı hedefleyen Tevfik Fikret. Atatürk bu üçlü hakkında “İlk hürriyet, vatan ve Türk kavramlarını kafalara sokanlar bunlardır” demişti.
Bunların haricinde Ziya Gökalp’i de çok takdir ederdi. Tevfik Fikret, O’na ilham verenlerin başında geliyordu. En kanlı vuruşmaların siperlerinde bile Tevfik Fikret okurdu, notlar düşerdi. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” sözünün kaynağı, Tevfik Fikret’in dizeleriydi. Hatta öyle ki… “Ben devrim ruhunu ondan aldım, Tevfik Fikret’i tanıyanlar, benim ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir” diyordu. Ayrıca “Türkçülük” düşüncesini sistemli bir hâle getiren, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde düşünce ve siyaset alanlarına önemli etkiler yapmış olan Ziya Gökalp’in de Mustafa Kemal’in düşünce ve uygulamaları üzerinde derin etkileri olduğu bilinmekteydi.
Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi ise Atatürk’ün ‘toplumsal, özgürlükçü ve devrimci’ görüşlerinin teşkilinde öne çıkan isimlerdendi. Ülkemizde ilk bilim dergisini (Mecmua-i Fünun) çıkaran dernek üyelerinden olan, Tasvir gazetesi yazarlarından ve Hikmet gazetesinin de sahibi Hilmi’nin özellikle ‘Allah’ı İnkar Mümkün müdür’ ve ‘ İslam Tarihi’ eserleri Atatürk’ü çok etkilemişti. Atatürk’ün laiklik ilkesi ısrarında bu eserlerin etkisi tartışılmazdı. Pek çok çağdaş yabancı yazarın da özellikle bağımsızlık fikriyle etkilediği Atatürk’ün kendisine rehber edindiğini ifade ettiği komutan ise Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’ydı.
Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu anılarında Atatürk’ün edip ve yazarlara karşı derin sevgi ve saygısı olduğunu, zaman zaman onları köşke davet ettiğini, kitaplar üzerine fikir mütalaası yaptıklarını, anlatmaktaydı. Ekseriyetle methettiği yazarlar arasında Yunus Nadi, Necmettin Sadak, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimler vardı. Bunların “yarınlarda ‘milletin uyanmasında, memleketin gelişmesinde çok büyük rolü ve hizmeti geçeceklerinden kimsenin şüphesi olmasın” derdi. Şapka inkılabında Yunus Nadi Bey’in büyük çabalarını ve Hakkı Tarık Us Bey’in emeklerini övmüştü. Harf inkılabı konuşmalarında da bu anılanları hep övmüştü.
Yabancı yazarlar arasında da akılcılığın temsilcisi Descartes ve Kant gelmekteydi. Auguste Comte’nin olguculuğu, J. J. Rousseau’nun özgürlükçü düşünceleri de etkiliydi. Rousseau Fransız ihtilalinin fikri hazırlayıcısı olarak Atatürk’ün üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve düşünce hayatının oluşmasında etkilendiği isimdi. Onun Cumhuriyetçi yönü Mustafa Kemal’i çok etkilemişti. Bu sebeple tüm eserlerini incelemişti.
Atatürk, monarşi yanlısı olan Montesquieu’nün “Kanunların Ruhu” eserini de okuduğunu biliyoruz. Atatürk bu kitapta daha ziyade Cumhuriyet üzerinde durmuş, cumhuriyetin erdem rejimi olduğunu anlatan satırların altını çizmişti.
Bu eserlerin de etkisiyle Atatürk’te özgürlük kavramı kaybolmaz bir kıymet olarak yer almıştır lakin o bu kavrama vicdan özgürlüğünü de katmış, toplumun değişik inançlarda olabileceğini kabul etmişti. Ona göre tek tip düşünce ve inanç sistemi toplum için tehlikeli bir durumdu ve ilerlemeye de mani bir ölüm belirtisiydi. Bu fikrin oluşmasında da Tevfik Fikret ve Namık Kemal’in etkileri vardı.
Tarih konusunda Atatürk’ü en çok etkileyenler arasında; Mustafa Celalettin (Leon Cahun)’un Türk Tarihinin Eskiliği, Deguignes’in Türk Tarih ve Uygarlığını bütün halinde ele alma, Leone Ceatani’nin İslam tarihini değişik bir açıdan yorumlama ve hilafet meselesi, H. G. Welles’in Dünya Tarihini bir bütün olarak değerlendirme, uluslararası işbirliği, bölgesel anlaşmalar ve dünya federasyonu düşünceleri yer almaktaydı. Yine Türk Irkı özellikleri ve yetenekleri ile uygarlıkları sorunları, Batıdan kaynaklanan Doğu sorunu, sosyal mücadelelerin tarihi gibi kavramlar üzerine çokça kafa yormuştu.