İnsanlık değerlerine içten ve büyük saygısı olan Atatürk, yapıcısı olduğu Türk İnkılabını ifade ederken, “Bu inkılâp, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanseverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir” diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya sevgi ve dostlukla bakıyordu.
Atatürk; barışın, yaşamın, refahın ve ilerlemenin kaçınılmaz şartı olarak insanlığı ve insanı sevmeyi görüyor, doğal olana sadakatle, hoşgörüyü öne çıkarıyordu. Dünyanın merhameti ve vicdanı olan Türkler O’na göre dünyaya bu anlamda da örnek olmalıydı ancak bu merhamet acımak değil acıtmamak şeklinde olmalı, ihtiyat elden bırakılmamalıydı. Öte yandan devlete kast eden iç ve dış düşmanlar için hoşgörü değil katı bir mukavemet şarttı ve öyle de yaptı. Ayaklanan, isyan eden gerici ve ayrılıkçılara karşı, suikast düzenleyen-düzenletenlere karşı, halkı kin ve nefrete kışkırtanlara, Cumhuriyet düşmanlarına, bağnaz katillere karşı devletin şefkatli değil keskin yüzünü göstermişti. İstiklal mahkemeleri ve Takrir-i Sükun kanunuyla seri ve ağır tedbirler aldırdı, isyan ve kalkışmaların sert şekilde karşılık bulmasına imkan sağladı.
Hatay meselesi gibi hususlarda barışı ve anlaşmalarla, anlayışla zamana yayılı bir çözümü arzulayan Atatürk, gerici ve hain ayaklanmalara karşı ise süratle ve sert tedbirlerin alınmasını düşündü. Diğer yandan O’nun insan sevgisi, çocuklara, yaşlılara, ülke alışkanlıklarına, tabiat varlıklarına, ormanlara, hayvanlara yansıdı, sevgi ve hoşgörüsüz yaşamın ruhsuzlaşacağını ulusuna öğretti. Kardeş kavgalarını, kısır çekişmeleri affederek, bağışlayarak, konuşarak çözdürebilen Atatürk, civar ülkelerle olan küçük sorunları da bu sayede aşabildi ve O’nun zamanında düşmansız bir dönem yaşandı.
Birlik ve beraberliğimizin bozulmaya, dinciliğin güçlenmeye, emperyal güçlerin Ortadoğu planlarının hayata geçmeye başlamasıyla gerilen ilişkiler de sevgiyi terk ettirip, endişe ve kin doğurdu. Dış mihraklarca beslenen ihanet şebekeleri ile husumetler abartıldı ve ülkeler birbirine düşman edildi. Keza yurt içerisinde de farklılıklar abartıldı, kutuplaşmalar sevgisiz ortamlar yarattı, adalet yerini ayrımcı evrensel hukuka bırakırken, bölgesel ve kişisel farklar sevgilerin önüne engel olarak konuldu. Sevgisiz, itimatsız toplum ise bir ve beraber olamadığı gibi birbirine adeta düşman kesildi ve artık hiçbir mesele konuşarak halledilemez hale geldi. Oysa…
“İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir.” (1931) sözüyle beyan ettiği gibi meselelerin konuşarak ve sevgi tabanlı ortamlarda çözülebileceğini ifade eden Atatürk’e göre düşmanlık ancak ‘insanlığa ve var olmaya düşmanlık edenlere’ydi.
“Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.” (1936)
Burada öne çıkması gereken konu hoşgörü, tevazu, sağduyu ve itidaldir ki bunlar aynı zamanda dinin de emirlerindendir. Artık millet ve devlet arasında, kişiler arasında ayrım, duvar kalmamış, sağlanan hak ve hürriyetler ile konuşarak veya yasal olarak meselelerin halli konusunda imkanlar çoğalmıştır. Bu nedenle dilekçe verme hakkı dahi olmayan bir halktan, kanun önünde eşit olan halka uzanan inkılaplar sayesinde artık inatlaşma, fitne ve fesatlar, yalan imtiyazlar, rüşvet ve torpiller, küslük ve fitneler yerine sevgi ve anlayış ön plana çıkmıştır ki bu hem kişiler arası hem devlet ile kişi arasındadır. Bu sınırsız af veya suçu yok sayma değildir. Suç işleyen cezasını elbet çekecek ama şeffaflık ve merhamet ön planda olacaktır.
Türk milliyetçiliği, insancıldır. Türk Milletinin dünya milletleri arasında yüksek ve şerefli bir yeri vardır. Çünkü insanı sever, insanları ezecek, yok edecek savaşlardan korur. Atatürk’ün, “İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, insani olmayan ve son derece üzücü olan bir sistemdir. İnsanları mutlu edecek tek vasıta onları birbirine yaklaştırarak, onlara birbirini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla mümkün olacaktır” 1931 (Atatürk’ün S.D.II, s. 273) şeklindeki sözleri, O’nun Türk milliyetçiliğindeki insancıl unsurunu belirlemektedir. Bu yönden Atatürk, devlet yönetiminde vazife alanların insancıl olmasını, gelecek nesilleri düşünmesini istemektedir.
Atatürkçülük, insanlığı bir vücut ve milletleri de onun organları sayar. Bu bakımdan milletleri yönetenlerin, önce, kendi milletlerinin mutluluğunu istemeleri, ama kendi milletleriyle birlikte bütün milletler için de, aynı şeyi arzu etmeleri gereklidir. Zira, en uzakta sanılan bir felaket, bir gün bize de gelebilir. Ülkenin dış politikasına yön verirken milletler topluluğu ile, Türk Milleti arasında organik bir bağ kurulmalı ve bu bağa göre dış politikaya yön verilmelidir.
Atatürk’ün “Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, anlaşma ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan yoksun kalır. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim : Milletleri yönetenler doğal olarak öncelikle kendi milletinin varlığı ve mutluluğunun gerçekleştiricisi olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımdır. Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa ispat eder. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün etki etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti, bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.” şeklindeki sözleri, Türk Milliyetçiliğinin, diğer milliyetçilik akımlarına ve teorilerine göre üstün olan noktalarını belirtmektedir.
Toplumun temelini insan ve insanlık sevgisi oluşturur. Türk inkılabı insancıldır ve insan sevgisi temel ilke olarak benimsenmiştir. Zaten yüreklere hitap ettiği içindir ki inkılaplar bu kadar uzun soluklu olabilmiş, çok kısa zamanda toplumun tamamınca benimsenmiştir.
Özetle; Almanya’da Hitler, Rusya’da Stalin, İtalya’da Mussolini, Portekiz’de Salazar, İspanya’da Franko, Romanya’da II. Karol, Yunanistan’da Metaksas diktatörlüklerini ilan ederken, Atatürk “Medeni Bilgiler” kitabında demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü ve hoşgörüyü anlatıyordu.
1 thought on “Atatürk’ün insan ve insanlık sevgisi”