“Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı’*, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü güçlükler önünde, belki amaçlara tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır. Zaman hızla dönüyor, milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”
(Hamdullah Suphi Tanrıöver’den naklen, Cemal Kutay, Mustafa Kemal’in Ufuktaki Manevî Mirasçısı ile Sohbet, s.2-3;İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, s. 13)
Bu sözler bence Ulu Önder’in bize bıraktığı en büyük miras. 5 Eylül 1938 yılında açılan gerçek ve yasal vasiyeti elbette önemli ama o sadece gelirlerle alakalı. Bu vecizi ise bizlere sonsuza dek sürecek bir rotayı işaret ediyor.
Yukarıdaki vecize yakından bakalım;
Ulu önder diyor ki; asla tartışılmaz, değişmez, vazgeçilmez bir ayet yahut farz gibi katı bir kural, kaide bırakmıyorum. Sadece akıl ve bilimin rehberliğini bırakıyorum. Hurafelerden, söylentilerden arınmış gerçekleri, zamanın şartlarını, bağımsızlığın gereklerini, Cumhuriyet’in aydınlık ışıklarını.
Zaman değişiyor, yüzyıllar sonrasına aynı kural ve teşkillerle yürümek doğru değildir. Lakin bizler elimizden geleni bu mesele, ortam ve zaman diliminde ancak bu kadar yapabildik. Dürüstlüğümüze ve gayretimize tarih de şahittir.
Şayet yarınlarda gençlik benim izimi sürmek ve mücadelemi devam ettirmek isterse akıl ve bilimi işaret ediyorum.
Köhne anlayış ve Türk’e ait olmayan kara hayaller peşine doğrunun ve haysiyetin yolunu izleyin. Ancak böyle yaparsanız benim gerçek manevi mirasçılarım olursunuz!
Ben de diyorum ki saçma sapan ideoloji ve inanışlardan, medeniyete direnişlerden, aklı kenara koymaktan vazgeçerek medeniyet yolunda hakkaniyetle, özgürce, vatan aşığı olarak yürümektir, tam bağımsızlık için durmadan çalışmaktır O’nun manevi mirası.
Ancak bu güzel vatan ve şanlı Millet için çalışanlar O’nun mirasçısı olabilir.
Parasına, köşküne başkaları sahip çıkabilir, hisse senetleri el değiştirebilir, sonuçta bunlar geçici değerlerdir. Lakin ilke ve hedefleri değişmez ve asıl ışık olanlar da onlardır. Bu kalıcı ve manevi değerlerdir ki zaten Cumhuriyet’i ve gerçek Atatürk aşkını yaratır.
O halde manevi mirasçısı olabilmek için hurafelerden, batıl inançlardan eğitime, bilime terfi etmek, şükranını ispat etmek isteyen her Türk insanının vazifesidir.
Benden demesi.
3 thoughts on “Atatürk’ün manevi mirası”