Savaştan yeni çıkmış ülkenin imajını tazelemek, yabancıların ülkeyi ziyaret etmesini sağlamak elbette kolay olmayacaktı. Lakin Atatürk ve dava arkadaşları gerek sivil ve gerekse devlet kuruluşlarıyla bunu başardılar. Bunda yabancıların, tüm menfi propagandalara rağmen, muzaffer ülkemize duydukları merakının da etkisi oldu.
1923 yılında, ATATÜRK’ün talimatı ile “Türk Seyyahin Cemiyeti” adı altında bir cemiyet kurdurulmuş, cemiyetin turizmin gelişimi için çalışmalar ve yurtdışında tanıtım yapması sağlanmıştı. Cemiyet ulusal ve amatör bir turizm kuruluşu olarak kurulmuş, üyeleri gönüllü olarak çalışmıştı. Başlarda Galata’da Voyvoda Caddesinde Adalet Hanında, iki odada iki memurla kısıtlı imkanlarla çalışan bu kurum, dönemin zor şartlarına rağmen dünyayı çok iyi tanıyan oldukça az sayıdaki üyesi ve büyük Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın maddi ve manevi destekleri ile bir çok zor işin üstesinden gelmeyi başarmıştı.
Aynı cemiyet 1930 yılında “Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu” şekline dönüştürülmüş ve kamu yararına çalışan kuruluşlar arasına alınmıştı. Kurum, 1925 ile 1935 yılları arasında Hükümetin ve İstanbul Belediyesinin verdiği senelik toplam 5.000 lira tahsisatla, 5 kanun ve 38 kararnamenin çıkmasını sağlamış, 5 uluslararası turizm kurumuna bağlanmış, 17 uluslararası kongreye iştirak etmiş, Türkiye hakkında 54 konferans vermiş, 100 kadar tercüman yetiştirmiş, 2.000 kadar önemli yabancı gezgin ağırlamış, Türkiye’nin tanıtımı için 30.000 kadar mektup, 28.000 resimli büyük afiş ve 315.000 prospektüs ve risale bastırıp dünyaya dağıtmıştı. (Türkiye Turing Kulübü, 1936).
Kurum, o dönemde rağbet kazanan kayak sporu ve Uludağ’dan istifade için, İçişleri Bakanlığına ve Genelkurmay Başkanlığı’na müracaat etmiş ve Uludağ’da basit de olsa bir tesis yapılarak bu sporun uygulanmasına başlanmıştı. Bu teşebbüs bugün Uludağ ve Bursa’da turizmin gelişmesinde atılan ilk adımdı.
31 Mayıs 1930’da ATATÜRK’ün himayesinde Dolmabahçe Sarayı’nda ”Beynelmilel Turizm Kongresi” düzenlendi. (Anıtkabir, BCA 30.10/80.526.6.; BCA 30.10/229.543.14). 1923 – 1939 döneminin, dar kadrosuna ve çok sınırlı bütçesine göre çalışmalarını taçlandıran olay, yeni üye olunan Uluslararası Turizm Birliğinin (AIT) İstanbul’da toplanmasının temini ve bu amaçla “Dolmabahçe Sarayının tarihinde ilk kez turizme açılması”ydı.
Turizm hareketlerini kolaylaştırmak ve teşvik etmek lüzumu karşısında ilk defa 2608 sayılı kanunla turistlerin kendi nakil vasıtaları ile Türkiye’ye girebilmelerini sağlayan gümrük geçiş karnesi düzenlemesi yapılmıştı. 3152 sayılı kanun ile bu hususta alınmış olan tedbirler tamamlanmış ve başka ülkelerin gümrük tarifelerinde yer alan modern ihtiyaçları karşılayan hükümler kanuna eklenmişti. Gümrük tarifelerinin kolay anlaşılır hale getirilmesi ve kullanılan hükümlerin aydınlatılması için bir mal fihristi (Repertuvar) tanzimi yapılmış ve basılmıştı.
Ayrıca yolculara bilhassa yabancı turistlere gümrük mevzuatının kendileri ile alakalı hükümlerini anlatmak ve yasal olan ve olmayan eşyaların neler olduğunu göstermek üzere “Yolculara Bilgi” adlı Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca ve İspanyolca olarak yazılmış resimli bir broşürler hazırlanarak Türkiye’ye gelen yolculara ve turistlere ücretsiz olarak dağıtılmıştı. (Cumhuriyet Halk Partisi On Beşinci Yıl Kitabı, 1938).
Turizmin Türk kamu yönetiminin içinde yer alması ise 1934 yılında 2450 sayılı “İktisat Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun”la kurulan “İktisat Bakanlığı” içindeki “Türk Ofisi” dairesine bağlı “Turizm Bürosu”nun kurulması ile başlar. Bu büro daha sonra “Turizm Masası” şeklinde isimlendirilmiş, 1939 yılında ise “Turizm Şube Müdürlüğü”’ne dönüştürülmüştür.
Bu dönemde, İzmir Fuarı nedeniyle Devlet Demir Yolları’nın indirimli bilet satışları yapması ve seyahat eden yolcu sayısında yaşanan artış, yurtiçi turizm hareketlerinin de başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Aynı yıllarda konaklama sektöründe de örgütlenmeler görülmüş, örneğin 1933 yılında İstanbul’da Otelciler ve Hancılar Cemiyeti kurulmuştu.
Turizm Eğitimi kapsamında: gümrük memurlarına kurslar açılmış, 1935 yılından itibaren yüksek tahsilli ve yabancı dile hakim memurlarımızın batı ülkeleri gümrüklerinde staj ve etüd yapmaları esası kabul edilmişti. 1938 yılına kadar bir kişi İsviçre’ye, iki kişi Fransa’ya, iki kişi Belçika’ya, üç kişi Almanya’ya, iki kişi İngiltere’ye ve bir kişide Amerika’ya olmak üzere 11 kişi staja gönderilmişti (Cumhuriyet Halk Partisi On Beşinci Yıl Kitabı, 1938).
Atatürk, Cumhuriyetin ilanı aşamasında olumsuz Türk imajı ile ilgili meselenin farkındaydı. O, Curtis Lafrance adlı bir Amerikalı çocuğun 28 Ekim 1923 tarihli mektubuna 27 Kasım 1923 tarihinde; “Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem, Türkler hakkında her işittiklerine gerçek gözüyle bakmayıp görüşlerini mutlaka ilmî ve esaslı incelemelere dayandırmaya bilhassa önem vermeleridir” şeklinde cevap vererek, Batı’daki Türkiye ve Türk imajının olduğu gibi kabul edilmeyip, araştırılarak karar verilmesine ve gerçek Türk’ün kim olduğunun ortaya çıkarılmasına ne kadar önem verdiğini göstermişti.
Ülke içerisinde imaj çalışmaları kapsamında; turistlerin Türkiye’ye gelince ilk temas ettikleri kayıkçılar, hamallar ve otomobilcilerin inzibatsız ve tarifesiz hallerini düzenlemek, Levantenlerin elinde kalmış olan turist seyahat acenteliklerini millileştirmek, menfi propoganda yapan azınlıkların asılsız iddialarına cevap vermek, Türkiye’nin ilk prospektüslerini, ilk afişlerini, ilk karayolu haritasını basmak, turizm incelemelerini hazırlamak ve yayınlamak, turizm kongre ve konferansları düzenlemek, devlet mekanizmasını, mevzuat ve metotları, turizm ihtiyaçları ile senkronize etmek gibi tedbirler alındı. Yine ülkeye deniz yolu ile gelen yabancıların Türkiye hakkında bilgilendirilmelerine çalışılmıştı.
Bu yabancılara menfi anlatımlara itibar edilmemesi, Türkiye ve Türkler hakkında doğru malumat verilmesi için kurumun önde gelen birkaç üyesi turist getiren vapurlara Çanakkale’den binerdi. Türkiye’ye gelen yabancılar için bir pratik konuşma kitabı da (Fransızca, Almanca, İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca) hazırlanmıştı. Turistlere fahiş fiyatla satışlara mani olunmuş, önemli şahıslara VİP tercüman desteği sağlanmıştı.
Ülke dışında ise yabancıları Türkiye’ye gelmeye teşvik için yabancı seyahat acentelerine, fahri temsilcilere prospektüsler, afişler, konferans metinleri, mecmualar, risaleler, takvimler, makaleler, eski eserleri gösteren fotoğraflar gönderilmişti. Türkiye’de seyahat şartlarını ve faydalı bilgileri içeren el ilanları ve sirkülerler de gönderilenler arasındaydı. Avrupa’nın bazı memleketlerinde teşkil edilen dış komiteler vasıtası ile memleket hakkında propaganda yapılmış ve Türkiye’ye dair birçok konferans verilmişti. 1932 senesi ilkbaharında açılan Milano ve Paris Sergilerinde Türkiye’nin eski eserlerini ve güzel manzaralarını gösteren büyük boyda fotoğraflar, afişler ve diğer turizm malzemesi sergilenmişti. Prag’da toplanan “Uluslararası Turizm Birliği” senelik kongresine ve bundan sonra Peşte’de toplanan “Uluslararası Merkezi Turizm Meclisinin” senelik kongresine katılınmış ve Peşte’de bu münasebetle bir Türk-Macar Turizm komitesi, İtalya’da bir Türk-İtalyan Turizm Heyeti kurulmuş, Viyana, Milano, Roma, Floransa ve Bükreş’te Türkiye’de turizm ve Türkiye’nin tanıtımı ile ilgili konferanslar verilmişti.
Nis’te Türk-Fransız Komitesi kurulmuş, bu komite Nis’te Mart’ın 14’ünden 21’ine kadar devam eden bir Türk Haftası düzenlenmiş ve bu hafta süresince Türk eserleri ve Kızılay işlemeleri ile Türk ressamlarının resimleri sergilenmiş ve parlak bir müsamere de verilmişti. Yine aynı dönemde Nis’te açılan “Turizm Konferansı” ile “Uluslararası Turizm Merkezi Meclisi” kongresine, Kopenhag’da toplanmış “Uluslararası Turizm Birliği” senelik kongresine, St. Rafael’de açılan Turizm Sergisine iştirak edilmişti. 1933 yılında Bükreş’te Romanya Kralının himayesinde toplanan “Balkan Turizm Federasyonu” kongresine iştirak edilmiş, Sofya’da Türk-Bulgar, Atina’da Türk-Yunan ve Romanya’da Türk-Romen Komiteleri kurulmuştu.
Cemiyet üyeleri, Lahey’de, Roma’da, Paris’te, Londra’da toplanan Turizm Kongrelerine katılarak, Türkiye’nin tanıtımı ile ilgili önemli faaliyetler gerçekleştirmişti. Turing Kurumunun yayınladığı seyahat ve propaganda eserleri arasında Yalova kaplıcaları hakkında prospektüs, Türkiye’ye gelenlere polis muamelesine dair muhtıra, Uluslararası Turizm Kongresi münasebeti ile hatıra pulları, Ankara, İstanbul ve Bursa hakkında Almanca prospektüsler sayılabilir.
Ayrıca Amerikan film şirketi Fox ile bir anlaşma yapılarak 1930 senesinde Ankara ve İstanbul manzaralarından oluşan film şeritlerinin Avrupa’da gösterilmesi temin edilmişti.
1933 yılına gelindiğinde Devlet de resmi olarak tanıtım faaliyetlerine başlamıştı. Sonradan Turizm Genel Müdürü olacak olan Vedat Nedim TÖR bu yıl içerisinde Matbuat Genel Müdürlüğü yapmaktaydı ve 10 yıldır yapılan atılım ve devrimleri dünyaya anlatmak bu yeni müdürlüğün ilk göreviydi. Ama koşullar inanılmayacak kadar kısıtlıydı. Matbuat Umum Müdürlüğü’nün kadrosunda müdür hariç sadece üç kişi vardı ve bütçe de tüm yıl için topu topu 10.000 liraydı. 1933 yılında Vedat Nedim TÖR ve ekibinin aklına Avrupa’da ücretsiz olarak dağıtılacak bir dergi basmak gelmişti. Bu derginin adı “La Turquie Kemaliste” (Kemalist Türkler)’ dergisi olacaktı. Fransızca, Almanca ve İngilizce olarak basılan bu dergi Türkiye’nin ilk propaganda dergisi olmuştu. (İlk baskı aşamasında kaliteli resim ve baskı önemlidir. Matbuat Umum Müdürlüğü’nün kadrolu fotoğrafçısı olmayı yoğun ikna çalışmaları sonucu kabul eden Othmar Pfershy, sonraki beş yıl boyunca Türkiye’yi karış karış dolaşarak 16 bin kare fotoğraf çeker.)
Müdürlük, La Turquie Kemaliste dergisinin yanı sıra çeşitli kitaplar, broşürler, albümler, kartpostallar, turistik masa takvimleri de yayınlamıştı. Ayrıca çeşitli uluslararası toplantılara geniş bir matbuat heyetiyle gidildi, gidilen her kentte “Fotoğraflarla Türkiye” ve “Turistik Türkiye” adlı sergiler düzenlendi, yabancı dilde yayınlar dağıtıldı. (Devlet tarafından yayınlanan XV. Yıl Kitabı’nda, Matbuat Umum Müdürlüğü’nün beş yıllık icraatı sırasında 119.690 nüsha La Turquie Kemaliste dergisi dağıttığı belirtilir.)
Ülke tanıtımı gayretlerinin parlak bir örneği de Karadeniz Vapuru projesiydi. Karadeniz vapuru, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıtımı için bir deha projeydi. Bu yüzyıla bile emsal teşkil edecek bir turizm tanıtımı ve Batı’nın nezdinde yer alan Türklük imajını değiştirme teşebbüsüydü. Gemi, Atatürk’ün yüzen fuarıydı. Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyaya tanıtılmasının ve Türk turizminin ilk adımını Atatürk attı. Proje, Cumhuriyet’in ilanından 3 yıl sonra Atatürk’ün önerisiyle hayata geçirildi. Türkiye’yi tanıtan çeşitli ürünlerin sergilendiği gemi, 12 Haziran 1926 tarihinde İstanbul Galata’dan demir aldıktan sonra 12 ülkede 16 şehri ziyaret etti, 86 günde 10 bin mil yol kat ettikten sonra 5 Eylül 1926 tarihinde İstanbul’a döndü. Gemi’nin yolcuları arasında 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın oğlu Refi Bayar, Anadolu Ajansı’nın kurucularından Şair Kemalettin Kamu, İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Üngör, ilk Türk kadın gazetecilerden Bedia Arseven, ilk Türk kadın vekillerden Mebrure Gönenç ve Şair Orhan Veli Kanık’ın babası müzisyen Veli Kanık da vardı.
Atatürk sabah saat 8’de Bursa’dan hareketle Mudanya’ya, buradan da Karadeniz vapuruyla Bandırma’ya gelmişti. Karadeniz vapurunda açılan gezici sergiyi ziyaretten sonra geminin hatıra defterine yazdıkları şöyleydi:
“Sergi, başarıya ulaşmış bir eserdir. Bende gayet iyi izlenimler meydana getirdi. Sunuş tarzı çok iyidir. Hazırlayıcısını takdir ve tebrik ederim.”
Karadeniz Gemisi bir “yüzer sergi” haline getirilerek Avrupa seyahatine çıkarılmıştı. Amaç Türkiye’yi Batı’ya tanıtmaktı. Neler sergilenmiyordu ki vapurda: Tütün, Kütahya çinileri, Hacı Bekir lokumu, Bursa ve Hereke kumaşları, tiftik keçileri … Gemide Cumhurbaşkanlığı Orkestrası’da vardı. İlk olarak Barcelona Limanı’na demirleyen yüzer sergiyi üç gün içinde 11 bin İspanyol gezmişti. Gemi, Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya dahil 12 ülkedeki 16 limana uğramıştı.