“Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir…
Kategori: Kişiliği
Atatürk’ü nasıl sevmeli?
Sevgi; kalpten gelen, içimizi ısıtan, enerji veren, yakınlaşma isteği uyandıran, karşılıksız insani duygunun adıdır. Gözlerimizi pırıldatan, avuç içlerimizi terleten, sesimizi titreten yüce hissin adıdır sevgi. Minneti, sadakati, hayranlığı barındırır içinde. Sevgi; paylaşmak, anlamak, dost olmak ve değer vermektir. Atatürk’ü böyle sevmeli, içten, dostane ve anlayarak. O’nu Sabiha Gökçen’in, Afet İnan’ın, Nuri Conker’in, Salih Bozok’un, Albay…
Atatürk’ü neden sevmeli?
Her şeyimizde var olan, tüm yönleriyle deha, tüm vasıflarıyla eşsiz, tüm saygınlığıyla emsalsiz Kurtarıcı ve Kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk gelmiş geçmiş Türk Ata’ları içinde sevilmeyi en çok hak eden Başbuğ’dur, Bozkurt’tur. Çünkü O’na borçluyuz, çünkü O’na söz verdik, çünkü O’na minnet duymak insanlık ve vicdan gereğidir. Olmasaydı, belki yine olurduk ama ne babamız belli…
Atatürk’e göre ehliyet ve liyakat
Atatürk’ün yeni Türkiye Cumhuriyeti için iki temel şartının ilki namus, diğeri ehliyet ve liyakatti ki sağlam karakter, vatan sevgisi, kahramanlık ve fedakârlık namusun, bilgi ve ehliyet, ruhsat ve kabiliyet liyakatin alt yapısını oluşturuyordu. Devletin hiç bir kademesinde en yakınlarını dahi liyakat sahibi değillerse istihdam ettirmeyen Atatürk, bilginin gücünü yüceltmiş, onlarca devrimle bilimin ışığında ilerleyen bir…
Atatürk’ün insan ve insanlık sevgisi
İnsanlık değerlerine içten ve büyük saygısı olan Atatürk, yapıcısı olduğu Türk İnkılabını ifade ederken, “Bu inkılâp, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanseverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir” diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya sevgi ve dostlukla bakıyordu. Atatürk;…
Atatürk’ün manevi mirası
“Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı’*, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü güçlükler önünde, belki amaçlara tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır. Zaman hızla dönüyor, milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk…
Atatürk’ün kooperatifçilik ruhu
Atatürk çok genç yaşlarda kooperatifçilikle tanışmış, Sofya Askeri Ataşesi olarak görev yaptığı 27 Ekim 1913 ile 20 Ocak 1915 arasındaki 15 aylık sürede, Bulgar köylüsünün kalkınma mucizesinde kooperatiflerin rolünü görmüştü. Bu nedenle 1920’den ölümüne kadar Türk kooperatifçilik hareketine öncü oldu. Kooperatifleşme konusunda konuşmalar yaptı, yasaların çıkarılmasında etkin rol oynadı. Bunlarla da yetinmedi, kooperatifleşme hareketine bizzat…
Atatürk diktatör değil Milli Şef’ti
“… Yeni Türkiye Devleti, bir halk devletidir, halkın devletidir. Mazi müesseseleri ise bir şahıs devleti idi, şahıslar devleti idi. Bir milletin yeryüzünden tamamen silinmesi için, bir milletin insanlık topluluğundan tamamen çözülüp dağıtılabilmesi için Nuh Tufanı kadar harikulâde felâketler ve hadiseler lâzımdır. Fakat şahıslar, kendiliğinden yok olmaya mahkûmdur. Bundan ötürü halk ile şahıs müessesesi arasında yaşama…
Halk adamı Atatürk
Atatürk’ün başarısının ardındaki en büyük etkenlerden biri halk adamı olması, halka samimi yaklaşmasıydı. O’nun bu yaklaşımı benzer örnekleri (!) gibi sahte değil gerçekti, halkın nabzını tutabilmeyi gerçekten başarmıştı. Bu sayede ıstırap, istek ve hayalleri anlayabilmiş, bunlardan aldığı güçle hareketine sinerji katabilmişti. Bu aynı zamanda halkı motive edebilmesindeki saklı sırdı. Atatürk, halkın içinden çıkmış, Halkçı bir…
Atatürk ve Posta İdaresi
“… Telgrafı internet ağı gibi kullanıyordu. Memleketin kılcal damarlarına adeta e-posta gönderir gibi telgraf çekiyordu. Telefon yokken, uydu yokken, resmi dairelerin bile çoğunda elektrik yokken, isimsiz kahraman telgrafçılarımız sayesinde uçan kuştan haberi oluyordu. Kurtuluş Savaşı’nın sonunda “zaferi nasıl kazandınız?” diye soran yabancı gazetecilere “telgrafın telleriyle” cevabını verecekti. İngiliz istihbaratı Londra’ya rapor üstüne rapor yolluyordu: “Mustafa…