Oksijen hem yaşamamız için şart, hem fazlası öldürücü olandır. Ateş hem yakar hem kışın evlerimizde içimizi ısıtır. Karanlık kötü ve korkutucu ama rahat uyumamız için lazımdır. Yani hayatta her şey olması gerektiği yer ve şekildedir. İnsan tüm bu mucizevi hazırlığın baş konuğu ve esas oğlanıdır. Hayatın her sunuşunu olduğu gibi kabul edip, bu kutsal ahenge intibak etmek sınavın başarısı, uyumsuzluğumuz cennetleri reddedişimizdir.
Bir an Hz. Peygamberi de, Ulu Önder Atatürk’ü de unutun. Hayata sıfırdan başlamak için dışarı çıkıp dünyaya ilk kez görüyormuşçasına bakın… Kuşların, rüzgarın sesini dinleyin. Toprağın kokusunu çekin içinize. Sonra teninize dokunun, ellerinize göz gezdirin, kendi sesinizi dinleyin. Ve başınızı göğe kaldırıp yüksekliğine, direksizliğine, muazzamlığına bakın. Kim ve ne olduğunuzu, neden burada olduğunuzu anlayın. Şükredin.
Hz. Peygamberin ve Atatürk’ün davası ayrıştırmak, üst sınıfa tabi kılmak değil, yaşamın gayesini tanıtarak, boş işlerden uzaklaştırmak, insanlık onurunun ve kulluğun gerektirdiği çabaların gösterilmesine öncülük etmektir. Yaşam, ülkeler fethetmek, paralar kazanmak, onlarca evlilik yapmak, uzun yaşamak değildir. Yaşam; insanca, ahlaklı, emin ve güvenilir şeffaflıkta, sevgi ve saygıya dayalı huzur ve barış dolu bir birlikteliktir. Her şeyin doğalında, tabiatında bu hoşluk zaten vardır. Kötülük bu hoş olanı karalamak ve değiştirmek istemenin adıdır.
Peygamberin ve Atatürk’ün yaptığı şey; rayından çıkmış gidişatı yeniden doğruya, güzele ve Allah’ın razı olacağı, bizlere yakışan yönlendirmek, öncülük etmektir. Onlar da zorlamamış, tehdit etmemiş, gösterip öğretmekle yetinmiştir ki yalnızlıkları buradadır. Onların anlatamayışının, insanların onları ciddiye almayıp eserlerine sahip çıkmayışlarının verdiği ıstırabı anlayabiliyor musunuz? Onlar bizlere doğruyu gösterdi ve Hakk’ın rahmetine kavuştu. Şimdi bizlere düşen onların yolundan yürümek yahut ateşlere razı olmak. Tüm mesele, sınav ve fıtrat okulu bundan ibaret!