Herkes dertli, herkes muzdarip. Köşeye, beriye sıkışmış vaziyette her kes bir ayrıma zorlanıyor. Sen Atatürkçü’sün ben Müslüman’ım! Tüm dünyada benzer oyunlar oynanıyor. Din ve bilimi, akıl ve kalbi birbirine düşman etmek isteyenlerin kirli ve amansız oyunu bu.
Bu güzelim ülkede yaşayan herkes dini, mezhebi, memleketi, cinsi, teni ne olursa olsun Türk’tür (kendini Türk hissedenler), herkes 99.9 oranında Müslüman’dır (sormak ve iddia etmek haddimiz değildir) ama Türk ve Müslüman kelimelerini yan yana getirmek nedense ve neredeyse ayıplanır, suç sayılır, Milli görüş kelimesi bile oy sayımında listelenen % 0,2 ile kıyaslanır. Bu Türklüğün öz yurdu, İslam’ın sancaktarı Anadolu’da, nasıl bir tezattır.
Bir yanda cami ile ev arası gidip gelen muhafazakar (dindar değil dinci) sakallı kesim, diğer yanda dine mesafeli görünen ve rakı balıkla övünen sözde Cumhuriyetçi veya demokrat entel sakallı kesim. Biri laikliğe düşman diğeri laikliği tanımadan yaşıyor. Biri Atatürklü bayrak asıyor diğeri Atatürk’süz. Biri Atatürk’e düşman, diğeri sonsuz ama şekilsel sadakatte. Şimdi 29 Ekim yaklaşıyor ve bunları bence konuşma zamanı. Ayrıştırılıyoruz, parçalanıyoruz, köklerimiz ikiye bölünüyor.
Ne dini biliyoruz, çünkü Kur’an okumuyoruz, ne Atatürk’ü tanıyoruz çünkü Nutuk’u resimlerde görüyoruz. Tam bu yüzden İslam da Atatürkçülük de kan ağlıyor.
Bir taraf laikliği dinsizlik sanıyor, diğer taraf dinsizliği laiklik diye tanımlıyor.
Bu yanlış furyasında din ve Cumhuriyet temiz ve sağlam kalabilir mi? Mahzunlukları bu sebeple.
Gelin dini de Atatürk’ü de okuyalım, öğrenelim, sevelim, inanalım, minnet duyalım, sarılalım, kardeş olalım, birlik ve beraberlikle yolumuza devam edelim kırmadan dökmeden. Elimizde Yüce Kur’an var, Nutuk var. Ahiret için çalışanlarla dünya için sefa sürenler mükafatını kendi görecek veya görmeyecek, hesabını kendi verecek, karşılığını kendisi görecek bize ne? Biz haşa Allah değiliz ki yargılayalım, biz Cumhuriyet bekçisi değiliz ki demokrasi taraftarı olmayanı hapse atalım. Yanlış varsa fatura kendilerine çıkacak, yalan yapıyorlarsa, riyakarlarsa, şekilcilerse bize ne?
Ama kavramların kendisine çamur atmak, saygısızlık etmek, anlayış göstermemek, diğerini karalamak, gerçekleri saptırmak, adam kayırmak, fanatik zümrecilik yapmak kimsenin haddine değil.
Bence … herkes yasalar dahilinde, hakkaniyet ve vicdanlar nispetinde hür bir şekilde inanıp inanmamakta, sevip sevmemekte, bir yoldan yürüyüp yürümemekte serbest. Yasalar diyorum çünkü yasa dışı hal ve tutumların hoşgörülür tarafı olamaz, hakkaniyet ve vicdan diyorum çünkü nankörlükleri hoş görecek de değiliz.
Ama şimdi nasılız? Sokaklardaki, ekranlardaki İslam ve Atatürkçülük modernize (!) olmuş, siyasallaşmış, şekilciliğe bezenmiş halde, yaralı, bitkin, özden uzaklaşmış, yabancılaşmış, mis gibi Anadolu kokmuyor artık. Biri ruhsuz Avrupa kokuyor, diğeri cahil Ortadoğu.
Atatürkçüler de, gerçek dindarlar da kan ağlıyor. Ve tekrar olacak ama bundan ;
Laikliği dinsizlik sananlar kadar, dinsizliği laiklik sananlar da suçlu! Öne hangisini koyarsanız koyun.
Bence. Hem Müslüman ve hem de Atatürkçü olunabilir, Türk ve Müslüman olmak övünülecek bir şey, şanlı tarihimiz, örflerimiz, töremiz, devlet geleneklerimiz, vicdan ve aklımız bunu emrediyor. Alt sınıflar, kökenler, maziler, mezhepler ne olursa olsun.
Ayrışmayalım, kaynaşalım, kardeş olalım. Başka Türkiye yok, küresel fırtınalar yaklaşırken şimdi tam zamanı.
29 Ekim öncesi hemen şimdi…