İstiklal ve Cumhuriyet
Ulu Önder Atatürk, evrensel Nutuk’unun sonunu gençliğe hitabesiyle bitirmişti. Hepimizce malum be söylevin baş kısmını hatırlatacağım sadece;
Ey Türk Gençliği,
Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.
Gerisi malum…. O günlerden alınacak dersler ışığında gelecekte yaşanabilecek ihanetler, saldırılar, korunma ve karşı koyma yolları, eylem emirleri, muhtaç olunan kudretin kaynağı…
Şimdi….
Hitabenin yazılış maksadı gençliğe sesleniş. Ama gençlik kim? Evvela bu soruya cevap bulmak gerek. Söylev 20 Ekim 1927 tarihinde tamamlandığına ve okunduğuna göre o günkü çocuklar bugünkü dedelerimiz, anneannelerimiz… demek ki o gün genç denilenler bugün hayatta bile değil. Şuraya geleceğim, o nutuktan sonra doğan herkes, eli kürek, silah, kalem tutan herkes gençliktir, gençtir. Yani suçu şimdiki gençliğe atmak yersiz. Biz genç olamadığımız için, gençliğin hakkını veremediğimiz, Ata’mıza layık olamadığımız için bu haldeyiz. Bu ilk nokta.
İkinci önemli nokta şu bana göre; Türkiye istiklali veya Türkiye Cumhuriyeti değil korunması gereken hazine…. Türk istiklali ve Türk Cumhuriyeti. Aradaki fark muazzam. Bir edebiyat şaheseri olan Atatürk burada çok önemli bir noktaya parmak basmış ve tüm Türk dünyasının istiklal yani bağımsızlığını hedef alarak Cumhuriyeti yani çoğulcu demokrasiyi tümü için istemiş. Yalnızca bu topraklar ve devlet için değil.
Üçüncü nokta; gençliğe verilen ilk ve tek ve en önemli vazife bu görev. Yani üretmek, çalışmak, okumak değil, bağımsızlık ve Cumhuriyeti korumak ve kollamak. Yani diğer tüm alt hedefler bunun içinde ve altında. Yani yapılacak her şeyin ana gayesi Cumhuriyet ve bağımsızlığı korumak.
Dördüncü husus zaman. Şimdi değil, sonra değil, bir dönem değil, ilelebet. Yani sonsuza dek korumak ve kollamak.
Beşinci husus şöyle; Varlığın ve mazinin ve geleceğin tek temeli bu vazife, başka bir şey değil. Yani dikkat dağıtmadan, yan çizmeden, oyalanmadan, vazgeçmeden bu görev…. Sonsuza dek, en değerli hazine bu.
Altıncı husus değineceğim şu ki; bu temel yani Türk kültürü, Türk tarihi, Türk ülküsü, Türk bugünü, Türk devleti, Türk dili, Türk geleceği en kıymetli hazine…. Korunması gereken, uğruna ölünmesi gereken…. Yorulmadan çalışmakla, uğruna ölmekle muhafaza edilmesi gereken.
Bu gözle okumadığınıza eminim hitabeyi. Devamını da bir kez daha okuyun ve satır aralarını görmeye çalışın o usta kalemin niyet ve maksadını.
Gençlik olarak bizler, çocuklarımız, bizden yaşça büyükler hepimiz Cumhuriyetin gençleriyiz, çocuklarıyız. Hitabe hepimize sesleniyor. Peki neresindeyiz o kutlu vazifenin?
Soru bu!
Layık olabildik mi Ata’mıza, sahip çıkabildik mi ilkelerine, işaretlerine, hedeflerine? Yoksa yan gelip yatıp, mirasını mı yedik o şanlı tarihimizin emsalsiz dünyaya?
Cevap maalesef üzücü…. Yok olmanın kıyısına gelmiş bir ülkeden çağdaş ve aydın bir ülke çıkartan kurucu Ata’larımızın kemikleri sızlıyor acizliğimizle…
Bağımsızlık mesela…. bağımsız olabildik mi? Tam bağımsızlığı geçtim, her hangi bir alanda bağımsız mıyız? Sakın global dünya masalları okumayın bana. Aldatmaca ve bahane bunlar. Ülke olarak çok değil otuz yıl önce kendisine yeter on ülkeden biriydik. Sanayimiz, tarımımız, genç nüfusumuzla örnektik dünyaya. O zamanda vardı global yalanlar, o zamanda üretmesek bağımlı olurduk dış dünyaya. Ama üretiyorduk, araştırıyorduk, çalışıp tedarik edebiliyorduk. Bağımlı değildik, yetersiz kalsak da…. İç kaynaklardan temin edebiliyorduk acil olanları. Bir Kıbrıs savaşı yaşadık mesela. Ambargoya rağmen ayakta kalabildik…
Cumhuriyet mesela… iç dinamikleri hala duruyor mu Cumhuriyet’in? Yoksa boşaldı mı içi? Çoğulcu demokrasinin neresindeyiz? Halk demokrasi denince oy kullanmaktan başka ne anlıyor? Eğitim milli kalabildi mi? Milli idealler ne oldu? Ahlakımız ne seviyede? Bağımsız ve özgür müyüz Ulusça? Fikirlerimiz hür, sporcumuz ahlaklı ve çevik, lisanımız saf ve temiz mi? Anayasaya sadakatimiz ne halde? Kuvvetler ayrılığı mı var şimdilerde, birleşti mi kuvvetler? Demokrasi sokaklara inebildi mi, kağıtta mı kaldı, tozlu sayfalarda?
Gençler, biz, bağımsızlık ve Cumhuriyet’i koruma gereği duyuyor muyuz yoksa bana ne deyip sosyal medyada mesaj atmakla mı meşgulüz? Hani müdafa edecektik, hani koruyup kollayacaktık iç ve dış düşmanlardan? Hani ilelebetti hatta, sonsuza dek canımızdan aziz bilecektik bu meseleyi? Hani bu bizim en değerli hazinemizdi de, en değerli temelimizdi de sahip çıkacaktık ne pahasına olursa olsun?
Hani çalışacak, güçlenecek, büyüyecek, zenginleşecek, kültürlenecek, aydınlanacak, bölgesel güç olacaktık huzur ve barış getiren? Gençlik eğitimiyle, üretimiyle, temposuyla dinamizm katacaktı lokomotif gibi medeni dünyayla rekabete?
Gençlik biziz başkası değil. Atalarımızın çocukalrı da gençti, bizler de, bizlerin çocukları da… hepimize o sesleniş. Ama hepimiz birden uyuyoruz Atatürk’ün kurduğu refah ülkede tatlı tatlı. Öyle derin uyuyoruz ki hiçbir şey uyandıramıyor bizi. Kulağımızın dibinde davullar çalınıyor felaketleri bağıran…. Yine de uyuyoruz.
Olmaz!
Başka Türkiye yok…. Dünya kan gölüyken, medeniyetin kanlı tırnakları ensemizdeyken, eşit olmayan fırsatlar ve şartlar varken, merhametsiz bir dünya yaratılıyorken, küresel devin ahtapot gibi kolları bacaklarımıza sarılmış ve bizi suyun dibine çekerken…. uyanmak vakti.
Uçurumun kıyısına geldik, getirildik. Hani demişlerdi ya size 100 sene mühlet…. Yüz sene bitti…. Yüz birinci senedeyiz. Bu ve sonraki seneler çok daha çetin geçecek…
Acımasızca saldıracaklar madenlere, fabrikalara, tarlalara, kültüre, eğitime, piyasaya, marketlere, sağlığa, ekonomiye….. çok daha bağımlı, çok daha fakir hale getirecekler uyanmazsak.
Atatürk’ün evlatlarıysak toparlanmamız lazım. Kalemle, torna tezgâhıyla, silahla, iğneyle, sabanla, uçak motoruyla, asfalt makinesiyle uyumadan çalışmalıyız farkı kapatmak için tembelliğimizden kaynaklanan…
İstiklal ve Cumhuriyet dedim ya muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızda mevcut. Yeter ki isteyelim ve başlayalım yürümeye. Yedi cihan bir araya gelse durduramaz Türk’ün yükselişini… Yeter ki üstümüzdeki ölü toprağını atalım, yeniden kardeş olalım, el ele yürüyelim bağımsızlık ve çağdaşlık yolunda…
Yeter ki Atatürk ve dava arkadaşlarının evladı olduğumuzu unutmayalım….
1 thought on “İstiklal ve Cumhuriyet”