Başımızda Demokles’in kılıcı gibi sallanan Küresel tehdidin en büyük gayesi medeniyetleri yok etmek, tekamülü ‘normali’ yok saymak için doğal olanla savaşmaktır. Bu paranteze insan bedeninden alışkanlıklara, toplum yapısından yüce kavramların sözlük karşılıklarına, tabiatta var olanlardan keşiflere kadar geniş bir yelpazede her şey girer.
Küresel dijitalizmin ikinci sıradaki gayesi sağlıkla korkutarak, ölümün eşiğine getirdiği insanlığa dilediği sistemi zorla enjekte etmektir. Bu konuda bir hayli mesafe aldıkları da ortadadır lakin ülkelerin bu meyanda biyoloji ve genetik başta olmak üzere, halk sağlığına verecekleri önem, bu alanda yetiştirecekleri ergin gençler ve tıp personeli, uygun ve yaygın tesisleşmeler, ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmeti ile tedbir almak mümkün, karşı koymak olasıdır.
Havadan ilaçlamalarla zehirlenen, küresel ısınma yalanlarıyla kandırılan insanlık Paris İklim Anlaşması ve Kyoto Protokolü ile haberi dahi olmadan bu zehirli gazlara maruz kalmakta, ozon deliğini tamir bahanesiyle püskürtülen gazlar ve güneşin sözde zararlı ışınlarına mani olmak için püskürtülen tebeşir tozları ile kanser edilmektedir. Aynı şey 5G ve sonraki versiyon iletişim imkanları için de geçerlidir.
Fakirleştirilen halkların kaybettiği şey sadece evleri, işleri veya okul taksitleri değildir. Sağlık giderlerinden eğitim harcamalarına, sanat izlemeden seyahate, akraba ziyaretinden sportif faaliyetlere değin pek çok mahrumiyet içinde elbette en ağır darbeyi alan şey ahlak olmuştur ki milli ahlak şu an tanınmaz haldedir.
Gençliğin umutları, hayalleri bu karamsar global bulutlarla simsiyah haldeyken yarınların mimarı gençleri motive etmek imkansızlaştığı için beyin göçü artarak devam etmektedir. Hollywood sektörüyle, finans kumpaslarıyla, gıda ve ilaç terörüyle, savaştırılarak, sentetik mamullere mahkum edilerek, depremlerle yıkılan, siyasi ve ekonomik kıskaçlarla zayıflatılan hedef ülkelerde kalkışmaları, yasadışı göçü, terörü, kaçakçılığı, uyuşturucuyu, silahları, adaletsizliği, inançsızlığı, vatansızlığı öngörenler de bunlar ve tayfalarıdır. Örümcek ağı gibi, ahtapotun kolları gibi hayatın her alanına uzanmış ve etkin bu kara lekeden kurtulmak kolay değildir lakin önce insan ve sonra Millet olduğumuz hatırlanırsa, dizilerden uyanabilir, reklamlardan kurtulabilirsek kurtuluş da mümkündür.
İnsanlık küresel dizgi ile yarınlarda yapay zekaya teslim edilecek, inançlar devşirilerek insan yazması hale getirilecek, robotik ve sanal yaşam egemen kılınırken, dijital dünya totalitarizmi beraberinde getirecektir. Hürriyetsiz, inançsız, aidiyetsiz, vatansız yarınlarda dünya nüfusunun azaltılacağı da düşünülürse zayıf devlet, halk ve insanların yaşama şansı zaten yok kadar azalacaktır. Bu insanlık dışı yaşamı organize etmeye çalışan sözde yeni dünya veya dünya devleti hayalindekilerin geçmiş emperyalizm, Bolşevizm, kapitalizm belalarının yaratıcıları olduğu düşünülürse mikrobun güçlendirilmiş halinin ruhlarımıza enjekte edilmeye çalışıldığı da anlaşılacaktır. Dert evrenseldir, globaldir, çetindir, bir şeyler yapmayı gerektirmektedir.
Lakin Yüce Allah insanlığa dönem dönem keşifler, liderler, fikir ve ilhamlar nasip eder ki en yücesi ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’tür, O’nun davası ve temsil ettiği haklı, evrensel, insani düşünce ve yaşam tarzıdır. Atatürk bu yüzden evrenseldir, çaredir, doğru yoldur. Atatürk insanlığa yeni bir bakış açısı getirdiği için değil, unutulan insanlığı ve Türklüğü yeniden hatırlatıp, rotasına oturttuğu için büyüktür, emsalsiz ve unutulmazdır. O milletine de, mazlumlara da, tüm dünyaya da ışık ve umut olmuş, bugün de aydınlatmaya devam eden bir güneştir. Başka peygamber gelmeyeceğine göre insanlık bu çağda sorununu evrensel Atatürk ilkeleri ışığında kendisi çözmek mecburiyetindedir. Toplumlar sadakatlerini ve insan olduklarını, rüştlerini ispat etmeli, dünya bu kaostan kendisi çıkmalıdır.
Küresel siyonizm okul bitirme tezini acıdır ama Atatürk Türkiye’si üzerine yapmıştır. Hem dezavantaj ve başarısızlıklarını görmek hem de topyekun nüfus edebilmek, sistemi yerleştirebilmek adına asırlar süren mücadelesindeki başarısızlığından sonra önündeki canlı örneği çalışmış, bizlerden çok Atatürk’ü araştırarak O’nun taktiklerini ama aksi istikamete kullanmıştır. Lisandan inanca, sanayiden tarıma kendi başarısızlıklarına sebep olan Atatürk’ün izlediği politikalara antitez oluşturarak yeni bir siyaset belirleyen küresel siyonizm, hem Anadolu halkının güçlü reaksiyonunu bu sayede yenebilmiş, hem Türkiye örneğinden dünya egemenliği için sonuçlar çıkartabilmiştir. Peki bizler? Atatürk’ü ders olarak çalışıp, stratejisini milli politika yapabildik mi? O’nu tez kabul edip aydınlanma hareketinin vazgeçilmezi kılabildik mi? Hayır! Sözle yetindik. Bugünkü belalarımız da bu yüzden!…
Aynı şekilde siyonist küresel hevesçiler Kur’an’ı da tersten okumuş, çok iyi analiz ederek Müslüman dünyaya nasıl egemen olacaklarını tespit etmiştir. Hurafelerin, örflerin, Arapçılığın ve elbette İsrailiyatın doğuşu ve etkisi bu çalışkanlıklarının mükafatıdır. Peki bizler? Kur’an’ı okuyup anladık, şekilcilikten öze geçerek dersler, hal tarzları çıkarabildik mi? Hayır! İşte inanç dünyalarımızın kara deliklerden kurtulamamasının sebebi de tam olarak budur! …
Dayatılan bu yeni küresel normale-düzene baş kaldırmak halkların, tek tek her bireyin ve özelde Türk insanının borcudur. Dini ve inancı, milliyeti, coğrafyası ne olursa olsun insan olmak, iradenin özgürlüğünü ve duyguların hürriyetini seçmeyi gerektirir. Devletler için bu milli ve tam bağımsız olmak demektir. Parola ; “Ya İstiklal ya ölüm!” olmalıdır. Bu parola Atatürk dehasıyla vaktiyle başarılmıştır, bir kez daha başarılması için önünde hiçbir engel yoktur.