Yıl 1922…
Türkiye, emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık savaşını kazanmış, sıra zaferin Lozan‘da tesciline gelmişti. Yaklaşık 8 ay boyunca süren müzakerelerin tıkandığı bir noktada, Lord Curzon İsmet Paşa’ya şöyle demişti:
“Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi; makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın, kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki ne reddederseniz, hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır, imar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakinde (Amerika murahhası Mr. Chaild’i işaret ederek). Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak, kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.“
Lord Curzon’un sözleri siyasi emellerinin savaş meydanlarında yenildiğini ancak mücadelenin henüz bitmediğini gösteriyordu. Dünya o zamanlar “küreselleşme” kavramından dahi habersizdi.
Lakin Curzon, Türk tarafına dünyanın yeni sistematiklerini ihbar ediyor, geleceğin en etkili silahlarının para ve ekonomi olduğunu anlatıyordu.
Curzon; “Siz Yunanistan’ı yendiniz, İngiltere’yi değil! Bunu unutmayın!” demek gafletinde bulunduğunda ne demişti İsmet Paşa?
“Hayır! Yalnız Yunan’ı yenmedik, güneyde müttefikiniz Fransızları da yendik, onun Silahlandırdığı Ermenileri yendik. Müttefikiniz İtalyanları Anadolu’dan, uzaklaştırdık. Sizin silahlandırdığınız Doğu Ermenilerini ve Pontus çetelerini yendik. Sizin İstanbul yönetimiyle birlikte azdırdığınız isyancıları yendik. Silah ve para ile desteklediğiniz kuvva-i inzibatiyeyi yendik. En son olarak da maşanız Yunan ordusunu yenip denize döktük. Mondros’u yendik, Sevr’i yendik, Üçlü Antlaşma’yı yendik. Bunların hepsinin arkasında siz vardınız; hepsinin ipleri, dümeni, düğmesi sizin elinizdeydi. Biz asıl sizi yendik!..”
Lord Curzon’un Lozan’da İsmet Paşa’yı kibarca tehdit ettiği sıralarda, yani henüz devlet bile kurulmamışken, Gazi Mustafa Kemal İzmir’de İktisat Kongresi topluyor ve ekonomideki temel yaklaşımını özetliyordu:
“Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalmış bir gerçek vardır. Türk tarihi incelenirse, gerileme ve çöküntü nedenlerinin iktisadî sorunlara bağlı olduğu görülür. Kazanılmış zaferlerin ve uğranılmış başarısızlıkların tümü iktisadî durumla ilgilidir.”
Curzon’un orada İsmet Paşa’ya ihbar ettiği şey işte bu kapitalizm’di.